>
 
   
     
 
   
Mehmet BAYHAN Fotograf üzerine yazılar
Prof.Mehmet BAYHAN
 
            EVREN VE GÖKHAN

 

"Saçımda siyahların da olduğu bir zamanda" diyerek başlamayı düşündüm.. Sonra aklıma filimlerde gördüğümüz bir amerikan deyişi geldi, "daha iyi günlerim olmuştu". Hani Hair müzikalinde de vardı.. Daha sonrada yaşadığımız toprakların binlerce yıllık birikimi bastırdı.. Ne demek daha iyileri olmuştu, yaşamakta olduğunu beğenmiyor musun?. Eğer öyleyse sana verilene razı olmuyor ve tanrılara karşı çıkıyorsun. Olmadık işler yaparlar ve pişman olursun. Sen iyisi mi şükret. Teslim ol. Razı ol. Gülücükler saç. Ellerini aç, yakar, adak ada, belki bir şeyler daha yollarlar. Yüzbin yıllık zayıflıklar günümüzde de yaşamımıza karışmış sürüp gitmekte.

Evren ve Gökhan'dan söz edecektim.

Günü birinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nden bir çağrı aldım; gel ve bizlere bir şeyler anlat. 1985'di galiba. Fotoğraf Kolu başkanı aramakta (DTCF-FOK). Bu tür çağrılara ve bir şeyler isteyenlere elimden geldiğince karşılığını vermişimdir, boş dönen pek olmamıştır. Neden olmasın, gelirim. Değil mi ki olumlu bir şeyler yapmaya yöneldiniz. Sümer kil tabletinde ne diyordu, "biliyorsun, neden öğretmiyorsun".. Öğreticilik kimliğini sevdik ve ısındık, çünki sürekli olarak öğrenici olmayı ve paylaşmayı zorunlu kılmakta.

          Vardım Ankara'ya. Fakültenin önünde Mimar Sinan'ın mermer heykeli durur. Şöyle bir etrafından döndüm. Gelip buldular. Gözleri parıldayan, heyecan dolu iki genç, Evren ve Gökhan. Orada tanıştık. Telaşla koşturup durdular, yer bulmak ve izleyici toplamak için. Dert etmeyin arkadaşlar, sadece ikiniz de olsanız oturup konuşabiliriz. Hoş bir sohbet oldu, sordular, sordum, dertleştik. Gençlerimizin güçlü yapıları, sorgulayış ve arayışları hep sevinç vermiştir. Sıcak bir dostluğun alış verişi başlar gibi beni uğurladılar. Baktım Evren ve Gökhan el ele tutuşmuşlar. Hımm..

Gençlerimize gerçekten güveniyorum. Güçlü yetişiyorlar, içimi ısıtıyorlar. Peki neden ileri yaşlara ayni yaşam enerjisi ile ulaşmıyorlar?. Öğrenciliğimde okul işgal edilmişti. Birileri sıra ile masanın üzerine çıkıp nutuk atıyordu. Ben de çıktım ve "şimdi bağırıp çağırmak kolay, sizleri kırk yaşında da görmek istiyorum" dediydim.. "Yuuu, in aşağı" yanıtı geldi ve indim.

          Aradan kısa süre geçmişti ki bir telefon, Evren ve Gökhan'dan, İstanbul'dayız ve evleniyoruz. Mezun olmuşlar. Gökhan, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde yüksek lisans yapmaya başlamış ve araştırma görevlisi olmuş. Evren fotoğraf eğitimi peşinde. Öylesine sıcak ve iyi anlaşan iki genç ki, uzak durmak olanaksız. Bir iki derken haftada onbeşte bir ziyaretler, buluşmalar başladı. Bir gün Fethi İzan da katıldı, Adana'dan tanıdığım ve fotoğraf eğitimi peşinde.. Bir başka gün Mahmut Güneş, Gökhan'la ayni okuldan. Gökhan gene rahat duramadı, Mahmut'la beraber yeni okulunda fotoğraf kolu MİBFOK'u kurdular. Etkinlikler başladı. Evren, Gökhan, Fethi ve Mahmut. Görünmediler mi özlüyorduk. Hele pasta alıp geldiklerinde..

          Söz aramızda Üniversitelerimizde fotoğraf kolu veya kulüplerinin güçlü dönemleri oldu. Bakıyorum, hep sonradan seçkinleşen öğrencilerin döneminde. Onlar mezun olup gidince sönükleşerek.. Ayni kenttekiler işbirliği yapsa, ortak etkinlikler düzenleseler.

          Okul dediğin ne, çekip uzatsan bitiyor. Evren ile Gökhan bir gün, özgür olmak kendi iş yerimizi kurmak istiyoruz dediler. Neden olmasın, ama sıfırdan başlamanız gerekecek. Başlarız, çalışırız. Bir oda, masa, telefon. Bir iş, iki iş. Fotoğraf, grafik, tanıtım.. Çaba gösterince aşılmayacak dağ mı var. Giderek gelişti işleri ve yaşam koşulları da kıpırdamaya başladı. Bu arada Fethi ve Mahmut dahil beraberliğimiz sürmekte. Çok içten gülümseyişi ile Fethi anlatmakta, fotoğraf arayışlarını sürdürmekte. Durmadan okuyan, deneyen, soran Mahmut yaşının çok ötelerinde dolaşmakta. Ben ve eşim Çiğdem, görünmediklerinde beklerdik, neden geciktiler..

Gökhan sergiler açmaya başladı; Ankara, Dikili, Kaş, İstanbul, Side. Bir sergisi için hazırlanacak broşüre bir şeyler yazmamı istedi. Hangi sergiydi anımsayamadım, Ekim 1988 tarihini atmışım;

"Fotoğraf sadece görsel bir tat, gördüğünü başkalarına da aktarma isteği midir?. Ya da optik, elektronik, kimya ile çağdaş teknolojiden pay alma. Gerçekte yaşıyor olmanın yüklediği sorumluluk sürükler kişiyi; gelişmek yolunda çaba göstermek. Bu malzemeye yakınlık duyulmuştur. Objektiften geçen her ışın demeti görüntülerin ötesinde bilgi yükleri ile beyine ulaşmaktadır. Fotoğraf yolu ile varlığı yukarılara çekme çabasıdır bu. Evrenin salınımına kapılmışsa kişi, bu uyumla bütünleşmeye yönelmişse artık kendisini alakoyamaz. İstek ile çaba gösterir, nelerden vazgeçer, acı çeker. Sınırlı maddi olanaklarını tüketir. Bu çaba bilincin, düşünce yapısının güçlendirilmesi ile desteklendiğinde fotoğrafta üst basamaklara, bir anlamda temizlenmeye götürecektir. Kompozisyonda, renk ve lekelerde, duygularda temizlenmeye. Açık seçik ve dolayısıyla güçlü. An'lardan tüm zamanları kapsayan yorumlara.

          Gökhan YALTA'nın görüntülerinde yeterli ipucu var. Diyor ki, "Ben gelişmek için çaba gösteriyorum ve bunu sürdüreceğim". Sonu olmayan uzun ve ince bir yoldur bu ve Yalta hızla ilerlemekte. Kendisine karşı sorumluluğundan fazlasını yüklenerek; öğrenen öğretmekle, başkalarının gelişmesine yardım etmekle de yükümlüdür. Gökhan'ı öğrenciliğinde tanıdım. O zaman da kişisel çalışmaları dışında görevler üstleniyordu. Girdiği yeni ortamda da bunu tekrarladı ve gelecekte de tanık olacağız.

          Durmadan değişen görüntülerle fotoğraf bizi nerelere sürüklüyor. İçimizdeki sesin kaynaklarına mı?. Varlığımızın doğuş noktasına. Objektifimizi ne tarafa yöneltsek?. Sırları keşfedeceğimiz o nokta ve an nerede?. Şu tarafta ya da bu tarafta. Yoksa beynimizde ve gönlümüzde, ruhumuzun derinliklerinde mi?. Görüntüler arkasındaki yükleri izleyicinin de araması dileği ile."

 

Telefon etmişlerdi, yazabildiniz mi.. Evet, gelin alın. Gözümün önündedir, divana yan yana oturdular. Beraberce okumaya başladılar. İlk paragraftaki "Evrenin salınımına kapılmışsa kişi..."ye gelince birbirlerine daha da sokuldular, yüzleri hafifçe pembeleşti ve bir hoş gülümsediler.

Gökhan yarışmalara katıldı, ödüller aldı. Ama "katılmak" ile yetinemezlerdi, malzemeyi derleyip helva yapmaları gerekliydi. Mülkiyeliler Birliği uluslararası yarışma yapmak istedi, 1989'da beraber çalıştık. 1991'de kendileri üstlendiler. 1993'ün hazırlıklarını yaptılar. Bir yandan da, geniş çaplı neler yapabiliriz, fotoğraf ortamına neler kazandırılabilir diye aramaktayız hep beraber.

          İşleri gelişti, arabaları oldu, bir yazlık edinmek istediler. Dalmaçyalı köpekleri "Punto" çok sevimliydi. Evren giderek daha da sıcaklaşıyordu, bebek bekliyorlardı.

          Kara haber derinden sarstı. İkisi de...

          Nasıl olur?. Paylaşılmış onca heyecan ve sevgi nasıl ortada kalır?.

          Bir yere gidiyorlarmış arabalarıyla. Ah çocuk, biraz yavaş. Yolda çakıl mı varmış?. Bir tankere bindiriyorlar. Evren ve Gökhan orada gidiyor. Arka kapak açılıyor ve Punto dışarı fırlıyor. Tanker alev alıyor. Arabalar duruyor, koşturuyorlar ama çaresiz. Punto feryat ediyor, çılgın gibi dönüyor ve tutamıyorlar, alevlerin içine atlıyor.

          Evren+Gökhan Yalta, adı doğmadan konan Ege bebek ve Punto, orada ayrıldılar aramızdan.

On yıl oldu..

          Fethi profesyonelliği seçti. Kendi stüdyosunu kurdu ve şimdi seçkin bir fotoğrafçı. Mahmut ABD'nde fotoğraf yüksek lisans eğitimi yaptı (MFA), aldığı belge eğitmenlik yetkisi de vermekte. Döndü ve stüdyosunu kurdu. O da seçkin bir fotoğrafçı. YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi, Fotoğraf ve Video Programı'nda derse de gelmekte, vazgeçilemez bir eğitici olarak. Bu satırların yazarı ise, bugünlerde olgunlaşan atkestanelerinin düşüp iç güzelliklerini sergileyecekleri günleri bekleyerek, enerjisi tükenmeden bir şeyler daha yapabilmenin arayışını sürdürmekte. 

            Kıssadan hisse;

            1- Etrafa zehirler saçan ve artık kurtulmamız gereken, adına araba denen o çirkin kutularda sürücü iseniz, ne olur azıcık yavaş olun, kemerinizi bağlayın, gariplik edene hiç kapılmayın ve yol verin gitsin.

            2- Yaşamın üretmeden ve paylaşmadan akıp gitmesine izin vermeyin. Sonrasında sorgu varsa şu üçü ile karşılaşılsa gerektir; insan beynini ve becerilerini ne kadar geliştirdin, ne yaptın, dünya nimetlerini ne kadar tattın"..

            3- Kişisel çalışmalarınız kadar, dar veya geniş, toplum için de bir şeyler yapın. Vereceğiniz bir şeyler mutlaka vardır.

            Kalın sevgi ile.

         Yanık not; erik marmeladı yapıyordum. Anılara, duygulara kapıldım ve koku ile fırladım. Yanmış hepsi. Gelecek pazara yeniden. Daha zaman var..




Evren ve Gokhan
  
Fotograf : Gokhan YALTA
  
Fotograf : Gokhan YALTA
 
Fotograf : Gokhan YALTA
 
Fotograf : Gokhan YALTA
  
Fotograf : Gokhan YALTA
 
Fotograf : Gokhan YALTA
 
Fotograf : Gokhan YALTA
 
Fotograf : Gokhan YALTA
 
Fotograf : Gokhan YALTA
 
Fethi - Gokhan - Mahmut
 

 

Sevgilerimle
Prof. Mehmet BAYHAN

 

 

.