"Saçımda siyahların da olduğu bir zamanda" diyerek
başlamayı düşündüm.. Sonra aklıma filimlerde gördüğümüz bir amerikan
deyişi geldi, "daha iyi günlerim olmuştu". Hani Hair müzikalinde de
vardı.. Daha sonrada yaşadığımız toprakların binlerce yıllık birikimi
bastırdı.. Ne demek daha iyileri olmuştu, yaşamakta olduğunu beğenmiyor
musun?. Eğer öyleyse sana verilene razı olmuyor ve tanrılara karşı
çıkıyorsun. Olmadık işler yaparlar ve pişman olursun. Sen iyisi mi
şükret. Teslim ol. Razı ol. Gülücükler saç. Ellerini aç, yakar, adak
ada, belki bir şeyler daha yollarlar. Yüzbin yıllık zayıflıklar
günümüzde de yaşamımıza karışmış sürüp gitmekte.
Evren ve Gökhan'dan söz edecektim.
Günü birinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi'nden bir çağrı aldım; gel ve bizlere bir şeyler anlat. 1985'di
galiba. Fotoğraf Kolu başkanı aramakta (DTCF-FOK). Bu tür çağrılara ve
bir şeyler isteyenlere elimden geldiğince karşılığını vermişimdir, boş
dönen pek olmamıştır. Neden olmasın, gelirim. Değil mi ki olumlu bir
şeyler yapmaya yöneldiniz. Sümer kil tabletinde ne diyordu, "biliyorsun,
neden öğretmiyorsun".. Öğreticilik kimliğini sevdik ve ısındık,
çünki sürekli olarak öğrenici olmayı ve paylaşmayı zorunlu kılmakta.
Vardım Ankara'ya. Fakültenin önünde Mimar Sinan'ın mermer
heykeli durur. Şöyle bir etrafından döndüm. Gelip buldular. Gözleri
parıldayan, heyecan dolu iki genç, Evren ve Gökhan. Orada tanıştık.
Telaşla koşturup durdular, yer bulmak ve izleyici toplamak için. Dert
etmeyin arkadaşlar, sadece ikiniz de olsanız oturup konuşabiliriz. Hoş
bir sohbet oldu, sordular, sordum, dertleştik. Gençlerimizin güçlü
yapıları, sorgulayış ve arayışları hep sevinç vermiştir. Sıcak bir
dostluğun alış verişi başlar gibi beni uğurladılar. Baktım Evren ve
Gökhan el ele tutuşmuşlar. Hımm..
Gençlerimize gerçekten güveniyorum. Güçlü yetişiyorlar,
içimi ısıtıyorlar. Peki neden ileri yaşlara ayni yaşam enerjisi ile
ulaşmıyorlar?. Öğrenciliğimde okul işgal edilmişti. Birileri sıra ile
masanın üzerine çıkıp nutuk atıyordu. Ben de çıktım ve "şimdi bağırıp
çağırmak kolay, sizleri kırk yaşında da görmek istiyorum" dediydim..
"Yuuu, in aşağı" yanıtı geldi ve indim.
Aradan kısa süre geçmişti ki bir telefon, Evren ve Gökhan'dan,
İstanbul'dayız ve evleniyoruz. Mezun olmuşlar. Gökhan, Marmara
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde yüksek lisans
yapmaya başlamış ve araştırma görevlisi olmuş. Evren fotoğraf eğitimi
peşinde. Öylesine sıcak ve iyi anlaşan iki genç ki, uzak durmak
olanaksız. Bir iki derken haftada onbeşte bir ziyaretler, buluşmalar
başladı. Bir gün Fethi İzan da katıldı, Adana'dan tanıdığım ve fotoğraf
eğitimi peşinde.. Bir başka gün Mahmut Güneş, Gökhan'la ayni okuldan.
Gökhan gene rahat duramadı, Mahmut'la beraber yeni okulunda fotoğraf
kolu MİBFOK'u kurdular. Etkinlikler başladı. Evren, Gökhan, Fethi ve
Mahmut. Görünmediler mi özlüyorduk. Hele pasta alıp geldiklerinde..
Söz aramızda Üniversitelerimizde fotoğraf kolu veya
kulüplerinin güçlü dönemleri oldu. Bakıyorum, hep sonradan seçkinleşen
öğrencilerin döneminde. Onlar mezun olup gidince sönükleşerek.. Ayni
kenttekiler işbirliği yapsa, ortak etkinlikler düzenleseler.
Okul dediğin ne, çekip uzatsan bitiyor. Evren ile Gökhan bir
gün, özgür olmak kendi iş yerimizi kurmak istiyoruz dediler. Neden
olmasın, ama sıfırdan başlamanız gerekecek. Başlarız, çalışırız. Bir
oda, masa, telefon. Bir iş, iki iş. Fotoğraf, grafik, tanıtım.. Çaba
gösterince aşılmayacak dağ mı var. Giderek gelişti işleri ve yaşam
koşulları da kıpırdamaya başladı. Bu arada Fethi ve Mahmut dahil
beraberliğimiz sürmekte. Çok içten gülümseyişi ile Fethi anlatmakta,
fotoğraf arayışlarını sürdürmekte. Durmadan okuyan, deneyen, soran
Mahmut yaşının çok ötelerinde dolaşmakta. Ben ve eşim Çiğdem,
görünmediklerinde beklerdik, neden geciktiler..
Gökhan sergiler açmaya başladı; Ankara, Dikili, Kaş,
İstanbul, Side. Bir sergisi için hazırlanacak broşüre bir şeyler yazmamı
istedi. Hangi sergiydi anımsayamadım, Ekim 1988 tarihini atmışım;
"Fotoğraf sadece görsel bir tat, gördüğünü başkalarına da aktarma isteği
midir?. Ya da optik, elektronik, kimya ile çağdaş teknolojiden pay alma.
Gerçekte yaşıyor olmanın yüklediği sorumluluk sürükler kişiyi; gelişmek
yolunda çaba göstermek. Bu malzemeye yakınlık duyulmuştur. Objektiften
geçen her ışın demeti görüntülerin ötesinde bilgi yükleri ile beyine
ulaşmaktadır. Fotoğraf yolu ile varlığı yukarılara çekme çabasıdır bu.
Evrenin salınımına kapılmışsa kişi, bu uyumla bütünleşmeye yönelmişse
artık kendisini alakoyamaz. İstek ile çaba gösterir, nelerden vazgeçer,
acı çeker. Sınırlı maddi olanaklarını tüketir. Bu çaba bilincin, düşünce
yapısının güçlendirilmesi ile desteklendiğinde fotoğrafta üst
basamaklara, bir anlamda temizlenmeye götürecektir. Kompozisyonda, renk
ve lekelerde, duygularda temizlenmeye. Açık seçik ve dolayısıyla güçlü.
An'lardan tüm zamanları kapsayan yorumlara.
Gökhan YALTA'nın görüntülerinde yeterli ipucu var. Diyor ki,
"Ben gelişmek için çaba gösteriyorum ve bunu sürdüreceğim". Sonu olmayan
uzun ve ince bir yoldur bu ve Yalta hızla ilerlemekte. Kendisine karşı
sorumluluğundan fazlasını yüklenerek; öğrenen öğretmekle, başkalarının
gelişmesine yardım etmekle de yükümlüdür. Gökhan'ı öğrenciliğinde
tanıdım. O zaman da kişisel çalışmaları dışında görevler üstleniyordu.
Girdiği yeni ortamda da bunu tekrarladı ve gelecekte de tanık olacağız.
Durmadan değişen görüntülerle fotoğraf bizi
nerelere sürüklüyor. İçimizdeki sesin kaynaklarına mı?. Varlığımızın
doğuş noktasına. Objektifimizi ne tarafa yöneltsek?. Sırları
keşfedeceğimiz o nokta ve an nerede?. Şu tarafta ya da bu tarafta. Yoksa
beynimizde ve gönlümüzde, ruhumuzun derinliklerinde mi?. Görüntüler
arkasındaki yükleri izleyicinin de araması dileği ile."
Telefon etmişlerdi, yazabildiniz mi.. Evet, gelin alın.
Gözümün önündedir, divana yan yana oturdular. Beraberce okumaya
başladılar. İlk paragraftaki "Evrenin salınımına kapılmışsa kişi..."ye
gelince birbirlerine daha da sokuldular, yüzleri hafifçe pembeleşti ve
bir hoş gülümsediler.
Gökhan yarışmalara katıldı, ödüller aldı. Ama "katılmak"
ile yetinemezlerdi, malzemeyi derleyip helva yapmaları gerekliydi.
Mülkiyeliler Birliği uluslararası yarışma yapmak istedi, 1989'da beraber
çalıştık. 1991'de kendileri üstlendiler. 1993'ün hazırlıklarını
yaptılar. Bir yandan da, geniş çaplı neler yapabiliriz, fotoğraf
ortamına neler kazandırılabilir diye aramaktayız hep beraber.
İşleri gelişti, arabaları oldu, bir yazlık edinmek istediler.
Dalmaçyalı köpekleri "Punto" çok sevimliydi. Evren giderek daha da
sıcaklaşıyordu, bebek bekliyorlardı.
Kara haber derinden sarstı. İkisi de...
Nasıl olur?. Paylaşılmış onca heyecan ve sevgi nasıl ortada
kalır?.
Bir yere gidiyorlarmış arabalarıyla. Ah çocuk, biraz yavaş.
Yolda çakıl mı varmış?. Bir tankere bindiriyorlar. Evren ve Gökhan orada
gidiyor. Arka kapak açılıyor ve Punto dışarı fırlıyor. Tanker alev
alıyor. Arabalar duruyor, koşturuyorlar ama çaresiz. Punto feryat
ediyor, çılgın gibi dönüyor ve tutamıyorlar, alevlerin içine atlıyor.
Evren+Gökhan Yalta, adı doğmadan konan Ege bebek ve Punto,
orada ayrıldılar aramızdan.
On yıl oldu..
Fethi profesyonelliği seçti. Kendi stüdyosunu kurdu ve şimdi
seçkin bir fotoğrafçı. Mahmut ABD'nde fotoğraf yüksek lisans eğitimi
yaptı (MFA), aldığı belge eğitmenlik yetkisi de vermekte. Döndü ve
stüdyosunu kurdu. O da seçkin bir fotoğrafçı. YTÜ Sanat ve Tasarım
Fakültesi, Fotoğraf ve Video Programı'nda derse de gelmekte,
vazgeçilemez bir eğitici olarak. Bu satırların yazarı ise, bugünlerde
olgunlaşan atkestanelerinin düşüp iç güzelliklerini sergileyecekleri
günleri bekleyerek, enerjisi tükenmeden bir şeyler daha yapabilmenin
arayışını sürdürmekte.
Kıssadan hisse;
1- Etrafa zehirler saçan ve artık kurtulmamız gereken, adına
araba denen o çirkin kutularda sürücü iseniz, ne olur azıcık yavaş olun,
kemerinizi bağlayın, gariplik edene hiç kapılmayın ve yol verin gitsin.
2- Yaşamın üretmeden ve paylaşmadan akıp gitmesine izin
vermeyin. Sonrasında sorgu varsa şu üçü ile karşılaşılsa gerektir; insan
beynini ve becerilerini ne kadar geliştirdin, ne yaptın, dünya
nimetlerini ne kadar tattın"..
3- Kişisel çalışmalarınız kadar, dar veya geniş, toplum için
de bir şeyler yapın. Vereceğiniz bir şeyler mutlaka vardır.
Kalın sevgi ile.
Yanık not; erik marmeladı yapıyordum. Anılara,
duygulara kapıldım ve koku ile fırladım. Yanmış hepsi. Gelecek pazara
yeniden. Daha zaman var.. |
|
|
Evren ve Gokhan |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Fethi - Gokhan - Mahmut
|
|
|