Sanat ürününün pazarı da vardır. Sanat yapanın üretmek heyecanı
ile yetinmesi beklenemez. İlgi de görmelidir. Bir sanat ürününü satın
almak isteyen ne düşünür; çok beğenmiştir ve sahip olmak ister. Hele
çok para verecekse, bir süre sonra elden çıkarmaya kalktığında gene
para etmelidir. Hiç değilse değerinden kaybetmemelidir.
Sanat ürünü olarak "fotoğraf" böyle midir?.
Evet hoşa gidebilir ya da arşiv değeri vardır. Ama aldığınız
malzeme zamana dayanmıyorsa, hele bu bilinçle üretilmemişse siz olsanız
bir dolu para verir misiniz?.
Nasıl fotoğraflar satılır?. 19 ve 20.YY belgeselleri, ünlülerin
çalışmaları, çağdaş işler.. Tabi profesyonel amaçla üretilen ve satılan
çalışmalar bu irdelemenin dışında kalır. Fotoğraf bankalarında "havaya
top atmış çocuk" fotoğrafı da arandığı olur.. Rahmetli Sami Güner
ile Bolu'ya gidiyorduk. İnekler otlayan küçük bir çayırlığın yanından
geçerken arabayı sertçe durdurup fırlamıştı. Sonra kısaca açıklamıştı:
"sütçüler ister, dericiler ister, ayakkabıcılar ister"..
Özene bezene, düşüne taşına, bütün teknik ve estetik becerinizi
seferber ederek ürettiğiniz iş çekmecenizde kalmalı mı?. Yok ilgi
görmeli ve satılmalıysa, alana nasıl bir garanti veriyorsunuz ki yirmi
yıl sonra ayni niteliklerde olacaktır?.
İşte fotoğrafın sorunu..
Bu sorun galiba en çok ABD'de dikkate alınmakta ve çözüm aranmakta..
Bilimsel çalışmalar yapılmakta. Dergilerde ve internet ortamında çok
ciddi yayınlar yer almakta.
Ülkemizde farkına varıldığını söyleyebilir miyiz?.
Sanat ürünü olarak fotoğraf satışı konusunda değişik ülkelerdeki
tanıdıklara oralardaki durumu sordum ve onbeş ülkeden yanıt geldi..
Yanıtların ortak paydaları var; ülkenin ekonomik durumu ya da gelişmişlik
düzeyi, ki eğitim-kültürü de kapsamakta, genellikle belirleyici olmakta.
Avrupa'da Fransa ve İngiltere'de, geleneksel olarak (ne
de olsa fotoğrafın başladığı ülkeler) yüzelli yıllık
müzeler, 100-150 yıllık örgütler, galeriler ve fotoğrafın önemli bir
düşünsel-sanatsal üretim olduğu fikri var. Almanya da iyi durumda.
Münih'teki bir fotoğraf okulu her yıl açık arttırma düzenliyor ve
geliri ile makine-teçhizat alıyordu. Danimarka, Hollanda, Belçika
gibi ülkelerde durum pek parlak değil. Yunanistan dahil doğu Avrupa'da
hiç değil. Batı Avrupa'da ve uzak doğuda müzeler önemli bir alıcı.
Biraz şaşırtan ülke İsrail oldu. Son on yılda fotoğraf koleksiyonerleri
oluşmuş. Galeriler ve fotoğraf satışı var, fiyat yüksek. İsrail Müzesi
iyi alıcı. Anladığım odur ki, ekonomik ve kültürel durumu hızla gelişmekte.
ABD'de ise durum bir alem; coşkulu, yoğun... Müze çok ve hepsinin
arşivi var. Zaten orada kitapların da "müze baskısı" yapılıyor ve
50-100 dolarlık kitabın müze baskısı 1000-2000 dolara satılıyor. Dergilerin
fotoğraf satışı, sadece fotoğraf kitapları satan kitapevleri ve fotoğraf
satışları var (örneğin www.photoeye.com)..
Kasaba fuarlarında çadırını kurmuş fotoğrafını satana rastlanabiliyor. Galeri pek çok. Vaktiyle 50bin nüfuslu Santa Fe kentine
yolumuz düşmüştü, 125 sanat galerisinin 25'i fotoğraf içindi.. Bu
kent sanat ortamı ile ünlü, zengin komşusu Teksas'ın sayesinde.. Rolls
Royce araba duruyor, önüne kocaman boğa boynuzları bağlanmış, kapısı
açıldığında işlemeli çizmeli ve kovboy şapkalı biri iniyor, galeriye
girip elini şöyle bir döndürüyor ve "hepsini aldım" diyor.. Yakınıyorlardı,
hava olsun diye yazın açık hava operasının bütün biletlerini alıyorlar
ve biz göremiyoruz.
İnternetten derlediğim bazı bilgileri aktarmak istiyorum.
Fotoğraf için açık arttırmalar var, 100 dolardan 5-10bine kadar..
Fotoğrafçının tanınmış olması kadar baskının niteliği (tekniği,
malzeme cinsi, vb), baskının fotoğrafçı tarafından
veya ölümünden sonra yapılmış olması etkili.. Geçen yıl ünlü bir fotoğrafçının
son yirmi yılda satılan işlerinin ölümünden sonra gene ünlü bir fotoğraf
tarihçisi tarafından gizlice basıldığı ortaya çıktı ve bir skandal
olarak gazetelere konu olduydu..
Satılacak baskılarda RC (resin coated / plastik) kağıt kesinlikle kullanılmıyor. Mutlaka selüloz tabanlı, Multigrade
olabiliyor. Eğer siyahbeyaz geleneksel baskı ise "archivaly processed"
kaydı düşülüyor (arşivde kalacak, zamana dayanacak
şekilde hazırlanmış). Çoğunlukla daha geniş bir altlığa
yapıştırılıyor, altlığın şu gramda %100 pamuk özel karton olduğu belirtiliyor..
Siyahbeyazlar genellikle tonlanıyor. Görünüme doygunluk veren
ve baskının ömrünü uzatan selenyum tonlama yaygın. Çay ile tonlama
da yapılmakta!. (Boyama demek belki daha doğru. Tonlamada
gümüş parçacıklarının yapısı değişiyor ve yeni bileşikler oluşuyor).
Sitelerden birinde "çay ile tonlama "archival" mı diye soruluyordu,
yanıt evet idi, ama ayrıntıda biraz kayıp getirdiği eklenerek.. (Yıllardır öğrencilerimizle yaparız; değişik çaylar, kahve,
C vitamini.. Çay için internette bilgi var).
Fotoğraf baskısında uzmanlaşmış teknisyenler olağanüstü işler
hazırlıyorlar. Siyahbeyazda "unsharp mask" ve seçilen bölgelerde yakma-açma
çok uygulanıyor. "Sayısal yöntemlerle oynanmamıştır" notu düşüldüğü
de oluyor.. Büyük usta Ansel Adams'ı da anmadan geçmeyelim. Ünlü işlerinden
"Moonrise at Hernandez"in doğrudan baskısını gördüğümde aradaki farka
pek çok şaşırmıştım..
Gum-bikromat, paladyum, karbon, platin gibi eski teknikler uygulanıyor.
Böyle hazırlanan fotoğrafların dayanıklılığı ve albenisi farklı oluyor.
Kalın suluboya kağıdı üstünde fırça ile yapılmış gibi fotoğrafları
düşünün. "Dye tranfser" de yapılması zor ama zamana dayanıklı ve pazarda
yer bulan bir renkli baskı tekniği. İki yıl önce Pamukbank Galerisi'ne
gelen Sarah Moon fotoğrafları bu teknikle yapılmıştı.
Sayısal teknikler hızla gelişmekte ve yaygın olarak kullanılmakta.
Özel kağıt, zamana dayanıklı özel boyarmaddeli mürekkep, kullanılan
gereçlerin gücü, vb.. Sayısal tekniklere ilişkin olarak tartışılan
sorulardan bazıları:
- Sayısal negatifler geleneksellerden daha mı kötü sonuç vermekte?.
- Photoshop teknikleri ile geleneksel negatifin niteliği yükseltilebilir mi?.
- Sayısal baskılarda kontrast yüksek ve özellikle gölgede
ayrıntı az. Ekranda bakılmadığı için mi böyle görünmekte?. Eğrilerle
oynayarak üstesinden gelinebilir mi?.
Öyle görünmekte ki, sayısal tekniklerin daha çook yol
alması gerekmekte..
Renkli fotoğrafın sorunlarını çözmeye ilişkin bir haber de İsviçre'den.
Renk zamana dayanmaz. Rengi oluşturan elementler, ortam koşulları
ile kimyasal etkileşimi sürdüren organik bileşiklerdir. Siyahbeyaz
fotoğraf ve yağlıboya resimde bu sorun yok. Işık, sıcaklık, nem, gazlar
etkileşimi hızlandırır. Duvara astığınız renkli fotoğraf bir zaman
sonra yoktur. Saydamlar da.. Sayısal baskılar daha çabuk solar. Bu
sorunu çözmek için bir vakıfta araştırmalar yapılıyor.
Siyahbeyazı da tümden sorunsuz sanmayalım. Bir basın haberinden
öğreniyoruz; Bill Gates'in koleksiyonundan yüz yıllık baskıların saklandığı
odaya girince kötü bir koku algılanıyor. Farkediliyor ki, duyarkatta
organik bir madde olan jelatin bozulmakta. Eski bir madenin 800m derininde
özel oda hazırlanıyor ve koleksiyon oraya konuyor..
Bazı müzeler iki renkli baskı satın alıyor. Biri sergilenirken
diğeri saklanıyor. Solmaya başladığında değiştiriliyor. Nasıl saklanırsa
saklansın, ışığa çıkarıldığında birincisi kadar çabuk soluveriyor.
Bir ara yaygınlaşan "ciba" baskı çözüm arayışının ürünü idi ama başka
sorunları getirerek. Dye transfer iyi fakat o da pahalı ve fotoğraf
gibi durmuyor, boya kalınlığı algılanıyor.
Videoda da benzer sorunlar var. Bir kere bantların fiziksel
yapısı dayanıklı ve durağan değil. Tekrarlanan gösterimler zarar veriyor
ve sistem giderek ortadan kalkıyor, yerini DVD alıyor. Elinizdeki
video sanatı ürünlerini on yıl sonra ne yapacaksınız?. DVD kaç yıl
dayanacak?.
Vakıfta geliştirilen teknik şöyle; özel bir tarama gereci gene
özel programı ile solmakta olan baskıyı nokta nokta tarıyor, fotoğrafın
yapısına göre sayısal düzeltme yapılıyor ve baskı tekrarlanıyor. Ancak
telif hakkı yasaları engel oluşturuyor ve yasayı değiştirtmeye çalışıyorlar.
Satın alınan fotoğraf yirmi yıldan önce yenilenemiyor, video kayıtlar
DVD'ye aktarılamıyor. ABD'nde bir galerinin, renkli baskı solduğunda
laboratuar fiyatına yenilemek koşulu ile sattığını okumuştum. Bir
galerici de şöyle diyordu, "Müşterilerime telefon ettiğimde fotoğraf
değil, iyi sanat ürünü var derim. Satış şansı çoğalıyor"..
Ne dersiniz, fotoğraflarımızı sanat ürünü olarak satabilir miyiz?
Sevgilerimle
Prof.
Mehmet BAYHAN |
ABD'nde yayımlanan Photo Technique
dergisinin yarışma sonuçlarını, kendi yorumları ile aktarıyorum.
(Not: teknik verileri özellikle aktardım. Belki de, ne
kullanıldığı değil nasıl kullanıldığı önemli). |
|
|
Çölde Sağanak
- Gary Bakken (Birinci)
Hasselblad 503CW, 80mm obj., Agfapan 100
filim, rodinal geliştirici. Negatif Nikon-8000 ile taranmış,
75mb dosya oluşmuş. 190gr'lık %100 pamuk kağıt üzerine Epson-3000
ve "quad-tone/selenium-tone" mürekkep ile basılmış. Sayısal
teknikleri sadece karanlık odanın yerini alsın diye kullandığını
söylüyor. Seçici kurul diyor ki; çok yalın bir düzenleme, gerçek
bir durum ama alışılmadık, siyahbeyazlar çok güzel.. |
|
|
|
Altamaha Bataklığı - Bruce A.Edelstein (İkinci)
Toyo 45R
makina, Kodak 4Y5 IR filim, Rodenstock Sironar 150mm obj.,
turuncu filtre, 6sn - f.45.. HC-110 geliştirici, Forte Polygrade
kağıda baskı. Seçici kurul; baktıkça sevdik, kızılötesinin
iyi kullanıldığı bir örnek, sanki ön alan açık-seçik ve gerisi
bilinmeyen, ağaçların yansımaları güçlü..
|
|
|
|
Death Valley Kumulları
- Brian Henson (Üçüncü)
Hasselblad 903SWC, #25 kırmızı filtre, N+1 geliştirme,
Ilford Multigrade kağıda baskı, Edval Ultra Black geliştirici..
Seçici kurul; ortadaki kumulun ışığı ve kumulların ritmi, boyut
oranı ve derinliği güzel, kumun dokusu bizi oraya götürmekte.. |
|
|
|
Yağmuru Beklerken
- Craig Gordon (Mansiyon)
Nikon Coolpix 995, geniş açı, Epson 7600 ve UltraChrome
mürekkep ile baskı, Photoshop ile kontrast arttırılmış. |
|
|
|
Oklahoma
- Jim Richey (Mansiyon)
Toyo Field 45A makina, Rodenstock Geronar 150mm obj.,
Tri-X filim, 1/15 - f.22, negatif Epson 1680 ile taranmış, Epson
1280 ve Neutral-Warm mürekkep ile basılmış.. |
|
|