Fotoğraf;
görünür her şeyi algılamak, özümsemek, kucaklamak ve anlamına varmak
olduğu kadar paylaşmaktır da. "Görünür her şeyi" derken
duraksadım, gözün dar algılama sınırlarını aşarak görünmeyenleri de
fotoğraflamıyor muyuz?. Sonra, sanatsal anlam olarak sadece görünenler
mi aktarılır ve kavranır?. Bir yazıda şöyle demiştim, "fotoğrafa
ne görünüyor diye bakılıyorsa yazık, anlamlara varılamayacaktır. Belki
de ne görünmüyor diye bakılmalıdır." Yani, görsel olarak aktarılanların
arkasına pek çok anlam yüklenmiş olabilir ve izleyenin bunları bulup
çıkaracak çabayı göstermesi beklenir.
Fotoğrafta, teknik ve estetik düzeyi yakalamanın zorunlu olduğunu
düşünürüm. Yaptığımız iş fotoğraftır, malzemenin ve tüm değerlerin
hakkı verilmemişse en görkemli anlamları düşünmüşsünüz neye yarar..
Günümüz sanatına egemen olan bir zayıflıktır bu; sloganlar, laf ebeliği
baskın çıkmakta ve ortada iş yok.
Akılcılık, duygusallık, düşsellik.. Anadolu'nun binlerce yıllık
geleneğinde olan iç dünya zenginliği. Sonrasında malzemeyi biçimlemek,
makine ve malzemeye egemen olmak. İşimizin nasıl olacağını makine
ve karanlık odanın değil akıl ve ruhumuzun belirlemesi..
Söylemesi kolay ama yapması zordur. Eğer yapmak, kendimizi
ve işimizi geliştirmek, anlamak çabasında değilsek ne yapmaktayız?..
Aşağıda, "Kuş Sesleri"nden sonra Sayın Ergin ŞENTÜRK'ün
bana ilettiği yazıyı bulacaksınız. Şöyle demekte: "Yazış nedenim,
ustamın hiç aklımdan çıkmayan varlığının bende yarattığı duygulanmayı
paylaşabilme isteği ve ustama olan özlemimdir. Neden paylaşma isteği,
çünkü dünyaya çok ender geldiğini düşündüğüm böylesi insanların aydınlığından
dünyaya baktığınızda gündelik yaşamdaki yapaylığın, kurnazlıkların,
tüketici çıkar ilişkilerinin içinde yakalanabilecek güzelliklerin
her daim bulunabileceği ve çıkarsız paylaşılabileceğini düşünmem ve
yaşamın ezberletildiği gibi olmadığıdır".
Arkadaşımızın yazdıklarında derin anlamlar bulacaksınız. Ben
buldum ve içimden fotoğraf yapmak isteği yükseldi. Saf, temiz, iyi
ayıklanmış ve biçimlenmiş, aldatıcı göz yanılsamalarına değil duygulara
yönelen, taa derinlere.. Olumlu enerji birikimlerine, aydınlığa yönelmek,
aydınlanmak ve aydınlatmak.. Fotoğrafta, tüm yüce duyguları yansıtabilecek
güç vardır.
Sevgilerimle.
|
Kendimi dünyanın en şanslı insanlarından biri olarak kabul ediyorum.
Şansını iyi kullanabilmiş mi, henüz belli değil.. Bir arkadaşımın
eşi çılgınlar gibi çiçekçilerde akşam sefası aramış. Bulmasının çok
zor olduğu söylenmiş. Bir gün teyzesinin bahçesinde buluvermiş. Saksıya
almak için büyümesini bekliyorlarmış. İş yerinde arabasını park ederken
her gün ezdiği yeşilliklerin bir kısmının akşam sefası olduğunu da
hayretle farketmiş ve uzun uzun gülmüş.
Farkında olmayı, farkındalığı, ne istediğini bilmeyi; kuram ile uygulamayı
buluşturma becerisini edinmiş kişilerin gerçekleştirebileceğini düşünüyorum.
Ne mutlu ikisini birleştirebilene.. Yaşamı farkında olarak, bilerek,
duyarak yaşamak. Ama paylaşarak.
Yüzünden eksik etmediği Buda tebessümü, gözlerindeki sıcak ve davetkar
pırıltının yarattığı dostluk çağrısına kısa bir merhaba diyerek yanıt
verdim. Ölçülüp biçilmiş bir merhaba değildi. Üniversitede iken Fen
Fakültesi Kimya Bölümü'nde açılan seramik kursunun ilk gününde karşılaşmıştık.
Enerjisi, sıcak sohbeti ve gülümsemesi yakından tanıma isteği uyandırdı.
Devamlı açık olan kapısından girdim. Ona gideceğimi tahmin ettiğini
söyledi. Nedenini sorduğumda, kursa gelen onca kişi içinden bir tek
sen merhaba dedin dedi. Sonrasında gelişen sohbetin uzun süreli bir
dostluğa dönüşeceği, bilgeliği ve çocuksu yaşam sevincinden, sarıp
sarmalayan müthiş yaşam enerjisinden belliydi.
Severek okuduğum yazarlardan biri Erich Fromm'dur. Kullandığı bir
deyim çok hoşuma gider, "Yaşam Ustası".. Kitaplarda anlatılan
yaşam ustası bilgelerle gerçek yaşamda karşılaşmadığımız için belki
de sadece kuramsal yansımalardır. Dostumun bir yaşam ustası olduğunu
kısa sürede algıladım. Gerçek mi, yanılsama mı.. Heyecan verici bir
yaşam deneyi kitaplardaki bilge ve öğrencisi deneyinin içinde olmak.
Aman Tanrım, girmemi istediği dünya ne kadar kocaman, yaşadığımdan
ne kadar farklı.. Bir çok değerimi alt-üst etmem, çok okumam, çok
öğrenmem ve en önemlisi çok üretmem gereken bir dünya. Sevgiye, dürüstçe
paylaşmaya dayalı.
Moralimin çok bozuk olduğu bir gün telefon ettim. Hemen yanıma gel
dedi. Otobüse atlayıp İzmir'e gittim. Urla'da yaptırdığı eve gittik
ve bir gün kaldık. Çok az konuştuk ama ben o kadar çok şey öğrendim
ki.. Yaşam ustaları bir şekilde anahtar sunuyor. Kullanma becerisini
geliştiren kapıları açıp özgürce yürüyebilir. Cesareti olmayanlar
ise kapının eşiğine oturur ve yürüyüp gidenlerin öykülerini okumakla
vakit geçirir.
Yaşam Ustam, yaklaşık birbuçuk yıl önce trajik bir şekilde öldü. Bir
tek ona içtenlikle dostum diyebilmiştim. Ama ne dostluktu. Yazılarınızın
biçimi ve belirgin coşkusu bana ustamı anımsattı, paylaşmak istedim.
Çıkar hesaplarına dayalı tüketim endeksli birlikteliklerin ötesinde,
evrensel değerlerin ahenginde kurulmuş üretici dostluklar ne kadar
muhteşemdir. Zaman geçtikçe ustamla kurduğum dostluk daha da kökleşiyor
ve eksikliği daha çok algılanıyor. Bana kalan en büyük miras bu. Onu
anımsatan konularla karşılaştıkça yaşam ilkelerindeki saflığı daha
iyi anlıyorum.
Yaşam o kadar basit ve ayni zamanda o kadar karmaşık ki.. Basit bir
hücrede bile o kadar karmaşık bir muhteşemlik var ki. Basit-karmaşık,
iyi-kötü. Her şey karşıtı ile anlamlı. Basiti anlamayan karmaşığı
hiç anlayamaz, doğadaki uyumu yakalayamaz. İnsana dair her şey çok
değerlidir ve en önemlisi emektir. Yalansız, dolansız, çıkarsız, dürüstçe
üretmek. Ama sadece kendisi için değil, paylaşmak için. Verdikçe,
paylaştıkça yücelir insan. Fotoğrafta da önemli olan bilinçle, bilerek
üretmektir. Çoğunluk sadece tüketirken fotoğraf üretene saygı duymak
gerek. Fotoğraf bir yorum aracı, yaşamı anlamlı ve katlanabilir kılma
olanağı ise temeli üretmek. Üretilenlerin bazısı insanlık kültürüne
katılır, bazısı anıları canlandırır veya bir coşku yaratır.
Günümüzde sanatı abuk sabuk kavramlar ile karmaşıklaştırmak, insan
öğesini yok etmeye çalışmak, günlük yaşamda var olması gereken gerçekliği
ayrı bir dünyanın gerçekliği gibi sunmak, insanı kendisine ve paylaştığı
evrene yabancılaştırmak, dolayısıyla sanatla uğraşan ve rantı ile
beslenen seçkinci bir sınıf yaratmak çabası sürdürülüyor. Aynen felsefeye
yaptıkları gibi. Mevcut düzenin yürütülmesinde, bilinçli ya da bilinçsiz
insanlar aldatılıyor. Kar etmek için sanat eseri üretilmez ve bana
göre sanat yarıştırılmaz. Yapılırsa sanat özünden kopar. Üretmenin
(yani, kuramı dışlamadan eylemin) yaşamı anlamlı kılma sürecinin olmazsa
olmazı olduğunun anlaşılması için, düşünenlerin sürekli üretmesi ve
ürettiklerini çıkarsız paylaşması gerekmektedir. Benim için çok anlamlı
bir görünümü dondurup kağıt üzerine geçirmişsem, her baktığımda farklı
anlamlar aktarıyorsa ve en azından bir insancık bile onda kendince
bir şeyler buluyorsa; var mı daha önemlisi.. Bırakın yaptığım sanat
olmasın. Kağıttaki görüntü, umudu sıkışmış birinin yüreğinde bir kıpırtı
yaratıyorsa, bir anlık da olsa yaşama sevinci uyandırıyorsa, sömürüye
direnme gücü açılıyorsa; bu sanat değildir diyerek küçümsenmesi bir
şey ifade etmez. Sanat olup olmadığına zaman karar verir. Anlama takılıp
kalmadan, fotoğrafın teknik ve estetik değerleri zaman içerisinde
yerine oturacaktır. Üretmek, hesapsız ve çıkarsız dostluklar kurmak
ve de paylaşmak alabildiğine. Sanat insan içindir, kavramlar için
değil.
Kuş seslerinin uyandırdığı duygu salınımlarını, bütün bir evreni sorgulatabilecek
gücünü, çocukluktaki sevinç dolu anlara götürüşünü ve derin bir paylaşma
arzusunu vurgulamak istedim. Kendi içinde zengin ve karmaşık uyumu
barındıran o basit ötüşleri duyabilenlerle..
Bol fotoğraflı
günler dileği ile, kalın sağlıcakla. |