>
 
   
     
 
   

Mehmet BAYHAN

Fotograf üzerine yazılar
Prof.Mehmet BAYHAN
  
            SİYAH BEYAZ
 

Fotoğraf bir teknolojidir. Kavrandığında ve bilinçli kullanıldığında yalın aktarımdan sanatın en uç yorumlarına kadar uzanılabilir. Bu noktada; teknolojik inceliklerin kavranmasının ve uygulamada kolaylıklar elde edilmesinin gereği ortaya çıkar. Bir örnekle açıklarsak; bestecinin başarılı olabilmesi için ses değerlerini, enstrüman özelliklerini, notasyonu, orkestrasyonu ve anlamı iyi bilmesi gerekir. Ki, yaptığı iş rastlantılara kalmasın. Ülkemizde fotoğraf bilgisinin önemli eksikliği bu anlayışta düğümlenir. Teknik incelikler bilinmediği veya dert edinilmediği için yapılan sadece "bir görüntünün aktarılmasıdır". İşte fotoğrafta yaşlı yüz görünmektedir, daha ne istenmektedir.. Gerçekte o yüzün görünmesi fotoğrafı oluşturmaya yetmez. Fotoğraf değişik yönleri ile bir bütündür. Bir halkanın eksik olması zinciri işlevsiz kılar.

Fotoğraf hiçbir zaman gözle görülen değildir. Elimizdeki malzemenin özelliklerine ve bizim kullanış şeklimize bağlı kalarak biçim kazanır. Malzemenin ve uygulamanın incelikleri biliniyorsa sonuca kişisel özellikler katılabilir.

Teknik alt yapının üzerine zengin kültür birikimi ve düşünce ağırlığı oturur. Tarih, felsefe, estetik, sanat, sosyal bilgiler ve geniş iç dünya, yorum gücü... Teknik bilgiler kavranmadan bunlara ulaşılamaz. Bunlar olmadan teknik bilgilerin anlamı olmaz.

Fotoğraf çalışan için en tehlikeli ve çıkmaz yol teknik bilgileri ezberlemeye çalışmaktır. Pek çok deney ve bilinçli uygulama ile inceliklere girmek, kültür-düşünce-yorum yönünü geliştirmek büyük önem taşır. Uygulamayı bir an önce bitsin diye değil hakkını vererek yapmak, en küçük bir eksikliğe razı olmamak, kitap karıştırmak, deneyli olanlara danışmak, sergi gibi olayları kaçırmamak, sabırlı ve disiplinli olmak gereklidir. İnsanlığın geliştirebildiği bütün çalışma dallarının ortak özelliğidir bunlar.

Ansel ADAMS (1902-1984), fotoğrafın teknik alt yapısını en iyi kavrayan, geliştiren ve başarı ile uygulayan bir büyük ustadır. Bu özelliği ile fotoğraflarına görünenin ötesinde derin anlamlar yüklemiştir. Doğaldır ki, izleyicinin bu anlamlara varabilmesi için temel bilgilerle donanmış olması gerekir. Konser piyanisti olarak eğitim görmüş ama fotoğrafta yoğunlaşmıştır. Müziği anlayışını ve ses bilgisini, ışığın sonsuz çeşitlemelerine uyarlamıştır. İki bilim adamının "pozlandırma ve geliştirme" konusundaki çalışmalarından esinlenerek, 1930'larda ünlü "Zone System"i geliştirmiştir; öngörülen baskıya en uygun negatifin elde edilmesini sağlayacak pozlandırma ve geliştirme çeşitlemeleri.. (Yeterli istek gelirse, sonraki yazılardan birini "Zone System" temel bilgilerine ayırabiliriz).

Yararlı olacağını düşünerek Ansel Adams'ın The Negative  kitabının "Visualization and Image Values - Öngörme ve Görüntünün Değerleri" başlıklı girişini aynen aktarmak istiyorum. (Visualization= hayalinde canlandırmak demektir. Usta bu sözcüğü, sonuç fotoğrafı çekimden önce düşleyebilmek anlamında kullanıyor ve ben "öngörme" diyeceğim).  


            ÖNGÖRME ve GÖRÜNTÜNÜN DEĞERLERİ
             Ansel Adams
  

Hazırladığım metinlerde öngörme kavramı, fotoğrafa yaratıcı ve öznel yaklaşımı ifade eder. Öngörme, konuyu fotoğraflarken ilk adımları atmadan önce sonuç fotoğrafı beyinde düşlemeye dayanan bilinçli bir eylemdir. Konunun sadece kendisi ile ilgilenilmez, fakat etkili-anlamlı bir görüntü olarak gizli yükleri-değerleri de farkedilmelidir. İnanıyorum ki, ister bilinçli öngörmeye isterse deneylere dayanarak içgüdüsel yolla geliştirilmiş olsun, bütün estetik akımların en iyi fotoğrafçıları fotoğraflarını tamamlanmadan önce herhangi bir şekilde görürler.  

Bir fotoğraf baskısının konunun bütün ışık değerlerini yansıtması olanaksızdır. Bu nedenle fotoğraf, konunun değerlerinin bir oranda yorumudur. Fotoğraftaki yaratıcılığın büyük bölümü, konunun oldukça gerçekçi aktarılışı ile gerçekten yola çıkarak özgürce öznel yorumlara kadar giden sonsuz seçeneklerdedir. Örneğin benim işlerim çoğu zaman gerçekçi olarak tanımlanır. Ancak gerçekte çoğu fotoğrafımın değer-ton ilişkileri gerçeğin doğrudan aktarımından oldukça uzaktır. "Gördüğüm ve hissettiğimin eşitini" yansıtması için sayısız teknikler uygularım. (Tırnak içindeki deyişi, yirminci yüzyıl başlarının büyük fotoğrafçısı Alfred Stieglitz'den pek çok kereler işitmiştim). Eğer başarılı olursam, izleyici görüntüyü kendi gerçeği olarak kabul ederek duygusal ve estetik olarak ilişkiye girer. Herhangi iki kişinin dünyayı aynı şekilde görmeyebileceğini de  düşünmek gerekir.

Siyah beyaz fotoğrafta üç boyutlu konuyu, iki boyutlu ve grilerle kaydediyoruz. Pozlandırma ve geliştirmeyi denetleyerek, filtre kullanarak veya başka tekniklerle değerleri değiştirmekte oldukça özgürüz. Öngörmenin amacı, konuya ilk yaklaşımdan başlayarak sonuç fotoğrafa varabilmek için gerekli tekniklerin dikkate alınması ve düşünülmesidir. Öngörmeye ve dolayısıyla etkili yoruma giden ilk adım, etrafımızdaki dünyanın farkına fotoğrafik görüntünün deyimleri ve değerleri ile varmaktır. Anlamını kavrayabilmek için gözlerimizin önünde yatanları incelemeli ve keşfetmeliyiz. İç değerleri, biçimi, dokuyu ve ton değerleri arasındaki ilişkiyi görmeliyiz. Gözlerimizi bütün bunları görecek, kavrayacak şekilde eğitebiliriz.

Bir fotoğrafın doğasını ve yapısını da dikkate almalıyız. Bir siyahbeyaz fotoğrafın en fazla parlaklık sınırı (koyuluklara göre ışık yansıtışı) 1:100 civarındadır. Yani, parlak kağıda basılmış bir fotoğrafta en koyu siyahlar, en açık bölgenin 1:100'ü kadar ışık yansıtır. Asıl konudaki parlaklık oranının ne kadar olduğu hiç önemli değildir, ki bazen 1:10000 olabilir, baskıdaki bütün olanağımız 1:100'dür. Bazı istisnalarla genel olarak bir baskı, siyahtan beyaza dizilişin çoğunu içerir. Konunun hangi kısımlarının siyah veya beyaz olarak yansıtılacağı ve diğer kısımların baskı değerlerinin nasıl olacağı fotoğrafçı tarafından belirlenir. İstenen yoruma ulaşılması için bu belirleme bilinçli olabilir veya incelikleri kavramamışların işlerinde kendiliğinden oluşabilir. Deneme-yanılma yöntemiyle sonuca ulaşmaya çalışmak zaman ve kaynak israfıdır.

Örneğin bir portrede, teni veren gri çok değişik tonlarda olabilir. Bir dolu seçenek içinde hangi tonu kullanacağımız konusunda, öngörme işleminde o tonu düşünebilecek şekilde kendimizi eğitebiliriz. Seçimimiz bazan konu ve çevresinin koşullarından etkilenir. Bazan da, yaratmak istediğimiz duygu ve atmosferin öznelliği ile bunları yanıtlayan görsel karakterimizle biçimlenir.

Bir konunun değişik yorumlarını önceden görmek, pozlandırma ve sonrası işlemlerin bütün aşamalarında gerekli uygulamaları yapmakta ve yaratıcı yorumlara ulaşmakta büyük esneklik kazandırır. Öngörme işlemine bir kere başladığınızda sonuç görüntü  çok  büyük  önem  kazanır  ve  yorumlamak   istediklerinizin   dışındaki   konu   ve özelliklerle daha az ilgilenirsiniz. Fotoğraf, deneylerin konu aracılığı ile kağıda aktarılmış biçimi olur.

Zengin renkleri olan bir konuyu siyahbeyaz baskının değerleri olarak görebilmek biraz çaba ve zaman ister (Üç boyutlu ve sürekli devingen dünyayı, objektifin aktardığı iki boyutlu ve durağan şekilde görmeyi öğrenmek için çaba harcanması gerektiği gibi..) Herşeyden önce, önümüzde duran oldukça sade bir konunun değişik ışık değerlerindeki yüzeylerinin, baskıdaki siyah-beyaz ve orta grilerden oluşacak karşılıklarını hissetmeyi denemeliyiz. Bu çalışmalarımız çok değişik fotoğrafların dikkatle incelenmesini ve ton değerlerinin algılanmasını da kapsamalıdır. Bizim veya başkalarının olsun, baskıların incelenmesi ton ayırımlarının ve değerlerinin tanınmasına ve konu ile ilişkilerinin anlaşılmasına yardımcı olur. Fotoğraftaki ton değerlerini kavramaya çalışmak, müzikte perdeleri ayırt etmek veya bir ressamın küçük renk farklarını ve ilişkilerini kavramak için eğitimine benzer. Kapsamlı, sabırlı ve uzun süreli uygulama gereklidir. (Hemen tüm alanlarda ve yaş gruplarında insanlarımız bu tür çalışmaya girişmekten kaçınıyorlar. Herşey kolayca olsun istiyorlar. Yani "köşe dönmek" felsefesi... Tabi olamaz. Yılları vermeden, açıklandığı gibi çalışmadan uzmanlaşmak olanaksızdır. Bir dalda uzman olunamıyorsa kişisel nitelikler tamamlanmamış demektir..-mb).

Işık ve baskıda ton değerlerini fark edebilmek ve öngörme için şöyle bir çalışma yöntemi önerilebilir:

1- Oldukça basit bir konu seç ve fark edilebilen en karanlık bölgesini dikkatlice gözle. Görsel ön yargılardan kaçın.. İlk  bakışta bir siyah kumaş konunun en karanlık bölgesi olarak görülebilir (koyu, en siyah bölgesi). Fakat daha dikkatle bakınca gölgelerin koyu kısımlarının kumaşın siyah yüzeyinden daha siyah olduğu fark edilir. Gerçekten, siyah görünen  pek çok nesne aslında koyu grinin tonlarıdır; okullardaki karatahtalar, siyah şapka, kara kedi fotoğrafik anlamda tam siyah değillerdir ve değişik tonlar yansıtırlar. Koyu bir gölge yanındaki bu tür siyah nesneler çok koyu gri olarak görüneceklerdir. Koyu gölge olmayan bir yerde ise aynı nesneler pekala siyah olarak kabul edilebilirler. Öngörme ve baskıda da böyle yorumlanabilirler. Bu aşamada bu tür bütün siyah nesneleri koyu gri olarak kabul etmek daha iyidir. İstenirse baskıda tam siyah olarak vurgulanabilirler. Fakat önce ton değerlerini sözcük anlamı ile kavramalısınız (Yani, bu tür değişken durumlara girmeden önce değerleri doğru olarak kavramak gerekir).

 2- Aynı nesnenin en ışıklı bölgesini dikkatlice gözle. Gene kesin tanım ve önyargılardan kaçın. Sahnedeki en ışıklı bölge beyaz bir kumaş olabilir. Fakat parlak bir metal yüzeydeki parlama, ışığı dağıtan beyaz bir yüzeyden çok daha fazla güçlüdür (aynı ışık altında). Eğer bu metal yüzey, beyaz bir kumaş üstündeki parlatılmış gümüş kaşık ise, sonuç baskıda kaşığın parlaması beyaz kumaştan çok parlak olacaktır. yeterli bir baskıda kumaş çok açık gri iken, kaşıktaki parlamalar küçük tam beyaz alanlar olacaktır. Fakat kaşık olmadığı zaman kumaş en beyaz nesnedir ve baskıda en açık (ama içinde ayrıntı olan) bölge olarak kabul edilecektir. Bazı durumlarda (bu tür kumaşın konuda küçük yer kaplaması gibi) baskıda, içinde ayrıntı olmayan tam beyaz bulunmasına izin verilebilir. Konudaki bu tür ışık ve ton farklılıklarını muhtemel baskı değerleri ile düşünmeye ve istediğiniz sonuçları tasarlamaya alışmalısınız.

 3- Zıt değerleri gözlemeyi öğrendikten sonra, orta ton değerlerini (siyahtan beyaza dizilişin ortalarını) öngörmeye başlayabilirsiniz. Beyaz bölgeleri düşünürken açık grilere bakmaya başlayın. Benzer olarak, en koyu siyahların yanında koyu grileri gözleyin. Dizinin ortasında mutlaka kavranması gereken bir anahtar, bir ipucu vardır; orta gri.. Bu iş için yapılmış gri kartonu konu üzerinde tutarak, konunun orta tonları ile karşılaştırınız. (%18 ışık yansıtan Kodak Gri Karton.. Yurt dışından getirtilebilir, 25 Dolar civarında olmalı. Poz ölçümlerinde, özellikle reprodüksiyonda çok işe yarar. Ancak zamanla koyulaşabilir).

Gri kartonu önce beyaz bir nesneye yakın, sonra siyah nesneye yakın ve daha sonra her ikisine yakın tutup bakarsanız grinin her seferinde değişik tonlarda algılandığını göreceksiniz. Hiçbir ton değeri değişmemiştir, fakat değişik bileşimler öznel etkiler yaratmıştır. Benzer ve daha etkili bir durum renklerle de gözlenir. Örneğin, yeşil yaprağı önce kırmızı ve sonra mavi zemine koyun. Gözlenen etkiler dikkati çekecek oranda değişecektir. Tabi renkler değişmemiştir. Şu açıkça anlaşılacaktır ki, bir konudaki belirli bir bölgenin algılanışı diğer ton değerlerindeki bölgelerle ilişkilerine göre değişecektir. Öngörme işleminde bu ilişkilerin önemini vurgulamayı öğrenmelisiniz.

Başlayanların sorunu ışığın ve ton değerlerinin farkına baskı değerlerinin deyimleri ile varabilmektir. Düzenli çalışma ve uygulama ile kavrayış ve duyarlılık artar. Bazıları siyah, beyaz ve orta griyi öngörmeyi kolaylıkla yapabilirler. Diğerlerinin uzun uğraşlardan geçmesi gerekebilir. Bir konunun siyahbeyaz fotoğraf olarak öngörülmesi zaman alabilir.

Öngörmeyi öğrenmek için iki yararlı yol daha vardır. Bir konunun fotoğrafını o konunun yanına koyup incelemek çok öğretici olacaktır. Öngörme ile sonuç baskı arasında en az zaman kaybı olacağı için, Polaroid siyahbeyaz filim kullanılması en kestirme yoldur. (Polaroid fotoğrafın kendine özgü tonları, yüksek ve düşük değerlerde geleneksel bir baskı ile eşdeğerli değildir. Fakat ilerledikçe bu farklar kolayca kavranacaktır). Polaroid baskı, dokunabildiğiniz ve kolayca kavrayabildiğiniz konunuzdan soyutlanmış fotoğrafa geçişte oluşan açıklığı aşan bir köprü gibi size yardımcı olacaktır. Hatta deneyli profesyoneller dahi Polaroid deneme yapmak eğilimindedirler. Çünkü konuya sürekli bakış ayrıntıların görülemeyişini getirebilir. Işık değerlerinin karşılıklarını öngörme yeteneğiniz geliştikçe, normal pozlandırmadan uzaklaşmaya ve ton değerlerinin çeşitliliği ile bunların sonuç fotoğraf üzerindeki öznel etkilerini gözlemeye başlarsınız.   

Ikinci olarak, bir "viewing filter" kullanmanızı kuvvetle öneririm (Bakış -görüş filtresi: ABD'de bulunur, 25 Dolar civarında.. Sepya filtre de kullanılabilir. Ancak, iyi fotoğrafın sırrının böyle bir filtre olduğunu düşünmek yanlış olur.-mb). Wratten #90 filtre, filtresiz çekimde pankromatik duyarkatın renkleri hangi grilere dönüştürdüğünün gözle görülmesini sağlar. Bu filtre renkleri tamamen yok etmez, fakat etkilerini en aza indirir. Özellikle uçuk renkleri ki doğal çevremizdeki renklerin çoğunluğu böyledir. Canlı boyanmış yüzeyler gibi güçlü renkler var ise filtrenin etkisi azalır. Benim tercihim bu filtrenin ND (neutral density) eklenmeden yalnız kullanılmasıdır (Bazılarına ND ekliyorlar). ND eklenmesi görüntünün ton değerlerini azaltıyor ve kontrastı arttırıyor (Renkli fotoğraf için de koyu mavi filtreler var). Bakış filtresi göz önünde kısa aralıklarla tutulmalıdır. Bu yapılmazsa göz filtreye uyum sağlar ve etkisi azalır.

            Yardımcı malzemeler ve uygulamalar, öngörme alıştırmalarında birbirini destekleyerek beraberce kullanılabilir. Konuya dikkatlice bakın ve sonucu baskı değerleri olarak görebilmek için dikkatinizi yoğunlaştırın. Bu aşamada bakış filtresini, baskın renklerin etkilerini yok etmek için kullanın. Filtre aynı zamanda konunun yakın plandan, geniş genel görüşten ve ayrıntılardan soyutlanarak görülmesini sağlar. Daha sonra öngörmeyi daha ileri götürmek için konunun Polaroid fotoğrafını alın. Gerekiyorsa, sizin seçiminiz ton değerlerini elde etmek için pozlandırma ile oynarsınız. Fotoğraf ve konuyu beraberce inceleyin. Konudaki belirgin alanları ve baskıda karşılıkları grileri gözleyin. Konunun değerlerinin fotoğraftaki karşılıklarını öngörmeyi becerebildiğinizde, önünüzdeki gerçeklerden fotoğrafa ve fotoğrafik yoruma doğru bilinçli bir geçişi başarırsınız. Sabırlı uygulama ile bu işlem çabuklaşır ve kesinleşir.

             Fotoğrafları öngörmede karşılaştığımız sorunlar, anlayış ve yöntem farklılıklarını da içerir. Konuyu önce gerçekliği ve nesnel varlığı ile fark ederiz. Bitmiş fotoğrafı öngörmeye, konuyu anlayışımızı ifade etmek isteği ve beynimizde konunun belirli değerlerini kesin baskı tonlamaları olarak canlandırarak girişiriz. Bundan sonra öngördüğümüz fotoğrafı üretebilmek için gerekli teknik işlemleri düşünürüz ve girişiriz. Bu teknik işlemler, yalın bir deyişle;  konu  parlaklığının  (konu üzerindeki ışığın)  ölçülmesi,  bu  bilgiyi  pozlandırma ve geliştirmeyi belirlemek için kullanmak, öngördüğümüz fotoğrafla uyum halinde ton değerlerinin değiştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Yani, pozlandırmayı yapmadan önce, elde etmek istediğimiz sonuca varabilmek için uygulayacağımız bütün teknik işlemlerin planını yapıyoruz.

           Bir kere öngörme ve teknik işlemler planı gerçekleştiğinde, pozlandırmayı yapmak ve negatifi geliştirmek sadece mekanik bir uygulama olur. Ancak bu uygulama fotoğrafçılık zanaatını oluşturur ve çok dikkat ister. Öngörme yeteneğimize dayanan sonuç fotoğrafı hazırlama becerimiz, işin zanaat bölümüne egemen olamadığımızda sınırlanır. Bilgileri edinerek ve düzenli çalışarak gerekli ustalığa ulaşılabilir. Ki ancak bundan sonra yaratıcı düşüncelerimiz gerçekleşebilir. Bundan sonraki bölümlerde verilen bilgilerin çoğu fotoğrafın zanaat yönüne ilişkindir. Yaratıcılık (sanat) ise yapanın gözü ve beynine (ve sağlam genel kültürüne) bağlı olarak şekillenir.

           Makine ve objektifin nasıl gördüğünü sezgisel olarak öngörebilmeyi, filim ve fotoğraf kağıdının işlemlere nasıl tepki gösterdiğini anlayabilmeyi mutlaka öğrenmeliyiz. Bunlar yüreklendirici, heyecan verici işlemlerdir ve yaratıcılığa büyük oranda olanak tanırlar.

 İşte, büyük usta bunları söylüyor...

Sonuç olarak iyi fotoğrafa giden yol herhalde şu aşamalardan geçer: teknik bilgileri edinmek, makine-objektif-film-kağıt gibi malzemeleri iyi tanımak, bilinçli uygulama ile alışkanlıklar edinmek ve inceliklere girmek, bakmasını ve görmesini öğrenmek, genel kültürü zenginleştirmek, yaratıcı güçleri harekete geçirmek ve disiplinli-sabırlı-uzun süreli çalışma.. Çalışmak, çok çalışmak. Çalışmayı sevmek, var olan herşeyi sevmek, fotoğrafı sevmek.. Yaşamayı sevmek ve fotoğrafla dolu dolu kucaklamak.

           Bir başka usta, Minor White, fotoğraf çekimine çıkmadan önce öğrencilerine meditasyon yaptırırmış. İç dünyayı, felsefik boyutu genişletmek ve zenginleştirmek de gereklidir.

         
Fotoğraf bir teknolojidir. İlkeler kavrandıktan ve uygulamada kolaylıklar elde edildikten sonra istenen alana yönelinebilir. Ben bu aşamaya "Nitelikli teknisyen olmak" diyorum. Teknisyen olunmadan fotoğrafın hiçbir dalında başarı kazanılamaz.

          Fotoğrafın temel bilgilerini teknik ve estetik olarak iki gruba ayırabiliriz. 

 
          Fotoğraf Tekniği  


          Nihayet beşyüz sayfalık bir kitap olur. Ciddi bir çalışma ile altı ayda kavranır. Önemli olan ise bu bilgileri kullanmakta alışkanlıklar edinilmesidir. Gerektiğinde
(ki, fotoğraf çekmek her seferinde bir takım teknik problemlerin çözülmesi demektir) duralamadan bu bilgiler kullanılabilmelidir. Bu konuda bazı önerilerim olabilir:

           a- Yeterli sayıda kitap edininiz. Tek kitap yeterli değildir. Hepsinin eksikleri ve hatta yanlışları olabilir. Karşılaştırınız, takıldığınız konuları araştırınız ve tartışınız.

           b- Okuduğunuzu anlayacak kadar İngilizce öğreniniz. Fotoğrafı ciddiye alan için gerekliliktir. İngilizce bir fotoğraf kitabı ve sözlükle başlayın. İlk sayfaları anlamanız uzun sürebilir. Ellinci sayfaya geldiğinizde süre saniyelere iner..

           c-  Denemelere girişiniz. Çalışmalarınız hep ayni tekrarlardan oluşmasın. Herhangi bir dalda başarılı olan herkesin kendine özgü yöntemleri vardır. Bu yöntemler, temel bilgileri öğrenerek, araştırarak, bilinçli ve çok çalışarak geliştirilir.

           d- Gazete ve dergilerdeki fotoğrafları inceleyiniz. Ne düşünülerek, hangi objektifle, nasıl bir açı ile, hangi anda çekilmiş.. Sizi etkiliyor mu yoksa sıradan mı..

           e- Kendi fotoğraflarınızı inceleyiniz. Çoğu zaman kişi kendi fotoğrafına duyguları ile yaklaşır ve gerçekleri görmez. Siz görmeye çalışın. Başkalarına göstererek düşüncelerini alın. Böyle bir çalışma, aynı durumlarla tekrar karşılaştığınızda deneyli olmanızı sağlar.

           f- Elinizdeki araç-gereci iyi tanıyınız: Makina, objektif, flaş, filim, kağıt, kimyasallar, ağrandizör.. Enstrümandan istenen sesi çıkarmak için yapısını bilmek, bakımını yapmak gerekir. Bunu yapmazsak sonuç denetimimizden çıkar. Ki, fotoğrafta en büyük tehlike budur. Biz, sonucu fotoğrafçı belirlesin isteriz.

              g- Çalışınız, çok çalışınız. Boş anları en aza indiriniz (sahi, boş an ne demektir?). Daha iyi bilenlere danışınız, araştırınız.

 


          Fotoğraf Estetiği


          Tekniği tam doğru olsa bile tonlaması veya renkleri, çizgi ve lekelerin istifi, bakış açısı, zamanlama, netlik gibi özelliklerin zayıflığı bir fotoğrafın etkisini zayıflatabilir veya olumsuzlaştırabilir. Yüzey sanatlarının en eski uygarlıklardan beri gelen ve Rönesans da geliştirilmiş ortak kuralları vardır. Fotoğraf da bu kurallara bağlıdır.

Öneriler:

a- Genel sanat kültürünüzü ve sanat tarihi bilginizi geliştiriniz. Türkçe olarak yayımlanmış iyi kitaplar var, alıp okuyunuz. Başucu kitabı yapınız.

b- Çevrenizdeki sanat olaylarını izleyiniz: Sergi, konser, sinema, tiyatro.. Oralardan alınacak pek çok ders vardır. Güzel bir resim, iyi bir müzik, sinema yada tiyatroda aksamadan akan konu ve işleyiş ile iyi bir fotoğraf aynı evrensel kurallara bağlıdır.

c- Gazete, dergi, televizyon, sinema ve ünlü ustaların albümlerindeki fotoğrafları defalarca inceleyiniz. Tekrarlamaktan hatta kopya etmekten kaçınmayınız. Her sanat dalında büyük ustalar yola kopya ederek ya da esinlenerek çıkmışlar ve sonra kendi biçemlerini geliştirmişlerdir.

d- Daha iyi bilenlere danışınız. Fotoğraflarınızı eleştirmelerine gücenmeyiniz. Gerekiyorsa tartışınız. Gelişme çok çaba ister.

 Her çalışma dalının bir de "yetenek" gerçeği var. Doğaldır ki bazılarının eline iş yakışır, yeteneği olan çabuk yükselir. Ancak, çok çalışmadan hiçbir şey başarılamaz, bu çaba gösterilmezse yetenek işe yaramaz. Yeteneği az olan düzenli çalışma ile arayı kapatabilir ve kim bilebilir ki yeteneğiniz vardır veya yoktur. Çalışmadan ortaya çıkmaz. Atasözü ne güzel diyor: "İşleyen demir ışıldar"...

 

Sonsöz : fotoğrafı seviniz. Sizi, başkalarının farkına bile varmadığı anlamlara, duygulara, ayrıntılara götürebilir. Var olan her şeyden alınan tadı çoğaltır. Hüznü de.. Belki de hüzün ve sevinç aynı özün birbirine dönüşebilir değişik halleridir.

Usta çalışırken..

Doğada çalışmıştır; toprak, kayalar, yeşil, gökyüzü ve bulutlar, ay.. Güneşin ışınları yakar, rüzgarın serinliği okşar. Yorulunca kayaya oturulur, arada dereye inip yüz yıkanır.. Sonrada karanlık odada sabahlanır.

            Hep böyle çalışmayı özledim. Ama ömrüm masa başında geçti... Gene de mutluyum; fotoğraf aracılığı ile pek çok gizliye, tada ve hüzne ulaştığım için.

Prof. Mehmet BAYHAN

 

 
.