Hazırladığım
metinlerde öngörme kavramı, fotoğrafa yaratıcı ve öznel yaklaşımı
ifade eder. Öngörme, konuyu fotoğraflarken ilk adımları atmadan önce sonuç
fotoğrafı beyinde düşlemeye dayanan bilinçli bir eylemdir. Konunun sadece
kendisi ile ilgilenilmez, fakat etkili-anlamlı bir görüntü olarak gizli yükleri-değerleri
de farkedilmelidir. İnanıyorum ki, ister bilinçli öngörmeye isterse
deneylere dayanarak içgüdüsel yolla geliştirilmiş olsun, bütün estetik
akımların en iyi fotoğrafçıları fotoğraflarını tamamlanmadan önce
herhangi bir şekilde görürler.
Bir
fotoğraf baskısının konunun bütün ışık değerlerini yansıtması
olanaksızdır. Bu nedenle fotoğraf, konunun değerlerinin bir oranda
yorumudur. Fotoğraftaki yaratıcılığın büyük bölümü, konunun oldukça
gerçekçi aktarılışı ile gerçekten yola çıkarak özgürce öznel
yorumlara kadar giden sonsuz seçeneklerdedir. Örneğin benim işlerim çoğu
zaman gerçekçi olarak tanımlanır. Ancak gerçekte çoğu fotoğrafımın değer-ton
ilişkileri gerçeğin doğrudan aktarımından oldukça uzaktır. "Gördüğüm
ve hissettiğimin eşitini" yansıtması için sayısız teknikler uygularım. (Tırnak
içindeki deyişi, yirminci yüzyıl başlarının büyük fotoğrafçısı
Alfred Stieglitz'den pek çok kereler işitmiştim).
Eğer başarılı olursam, izleyici görüntüyü kendi gerçeği olarak kabul
ederek duygusal ve estetik olarak ilişkiye girer. Herhangi iki kişinin dünyayı
aynı şekilde görmeyebileceğini de düşünmek gerekir.
Siyah
beyaz fotoğrafta üç boyutlu konuyu, iki boyutlu ve grilerle kaydediyoruz.
Pozlandırma ve geliştirmeyi denetleyerek, filtre kullanarak veya başka
tekniklerle değerleri değiştirmekte oldukça özgürüz. Öngörmenin amacı,
konuya ilk yaklaşımdan başlayarak sonuç fotoğrafa varabilmek için gerekli
tekniklerin dikkate alınması ve düşünülmesidir. Öngörmeye ve dolayısıyla
etkili yoruma giden ilk adım, etrafımızdaki dünyanın farkına fotoğrafik
görüntünün deyimleri ve değerleri ile varmaktır. Anlamını kavrayabilmek
için gözlerimizin önünde yatanları incelemeli ve keşfetmeliyiz. İç değerleri,
biçimi, dokuyu ve ton değerleri arasındaki ilişkiyi görmeliyiz. Gözlerimizi
bütün bunları görecek, kavrayacak şekilde eğitebiliriz.
Bir
fotoğrafın doğasını ve yapısını da dikkate almalıyız. Bir siyahbeyaz
fotoğrafın en fazla parlaklık sınırı (koyuluklara
göre ışık yansıtışı) 1:100 civarındadır. Yani, parlak kağıda basılmış bir fotoğrafta en koyu
siyahlar, en açık bölgenin 1:100'ü kadar ışık yansıtır. Asıl konudaki
parlaklık oranının ne kadar olduğu hiç önemli değildir, ki bazen 1:10000
olabilir, baskıdaki bütün olanağımız 1:100'dür. Bazı istisnalarla genel
olarak bir baskı, siyahtan beyaza dizilişin çoğunu içerir. Konunun hangi kısımlarının
siyah veya beyaz olarak yansıtılacağı ve diğer kısımların baskı değerlerinin
nasıl olacağı fotoğrafçı tarafından belirlenir. İstenen yoruma ulaşılması
için bu belirleme bilinçli olabilir veya incelikleri kavramamışların işlerinde
kendiliğinden oluşabilir. Deneme-yanılma yöntemiyle sonuca ulaşmaya çalışmak
zaman ve kaynak israfıdır.
Örneğin
bir portrede, teni veren gri çok değişik tonlarda olabilir. Bir dolu seçenek
içinde hangi tonu kullanacağımız konusunda, öngörme işleminde o tonu düşünebilecek
şekilde kendimizi eğitebiliriz. Seçimimiz bazan konu ve çevresinin koşullarından
etkilenir. Bazan da, yaratmak istediğimiz duygu ve atmosferin öznelliği ile
bunları yanıtlayan görsel karakterimizle biçimlenir.
Bir
konunun değişik yorumlarını önceden görmek, pozlandırma ve sonrası işlemlerin
bütün aşamalarında gerekli uygulamaları yapmakta ve yaratıcı yorumlara
ulaşmakta büyük esneklik kazandırır. Öngörme işlemine bir kere başladığınızda
sonuç görüntü çok büyük önem kazanır ve yorumlamak istediklerinizin dışındaki konu ve özelliklerle
daha az ilgilenirsiniz. Fotoğraf, deneylerin konu aracılığı ile kağıda
aktarılmış biçimi olur.
Zengin
renkleri olan bir konuyu siyahbeyaz baskının değerleri olarak görebilmek
biraz çaba ve zaman ister (Üç
boyutlu ve sürekli devingen dünyayı, objektifin aktardığı iki boyutlu ve
durağan şekilde görmeyi öğrenmek için çaba harcanması gerektiği
gibi..) Herşeyden önce, önümüzde duran oldukça sade bir konunun değişik ışık
değerlerindeki yüzeylerinin, baskıdaki siyah-beyaz ve orta grilerden oluşacak
karşılıklarını hissetmeyi denemeliyiz. Bu çalışmalarımız çok değişik
fotoğrafların dikkatle incelenmesini ve ton değerlerinin algılanmasını da
kapsamalıdır. Bizim veya başkalarının olsun, baskıların incelenmesi ton
ayırımlarının ve değerlerinin tanınmasına ve konu ile ilişkilerinin
anlaşılmasına yardımcı olur. Fotoğraftaki ton değerlerini kavramaya çalışmak,
müzikte perdeleri ayırt etmek veya bir ressamın küçük renk farklarını
ve ilişkilerini kavramak için eğitimine benzer. Kapsamlı, sabırlı ve uzun
süreli uygulama gereklidir. (Hemen
tüm alanlarda ve yaş gruplarında insanlarımız bu tür çalışmaya girişmekten
kaçınıyorlar. Herşey kolayca olsun istiyorlar. Yani "köşe dönmek"
felsefesi... Tabi olamaz. Yılları vermeden, açıklandığı gibi çalışmadan
uzmanlaşmak olanaksızdır. Bir dalda uzman olunamıyorsa kişisel nitelikler
tamamlanmamış demektir..-mb).
Işık
ve baskıda ton değerlerini fark edebilmek ve öngörme için şöyle bir çalışma
yöntemi önerilebilir:
1- Oldukça basit bir konu seç ve fark edilebilen en karanlık bölgesini
dikkatlice gözle. Görsel ön yargılardan kaçın.. İlk bakışta bir siyah kumaş konunun en karanlık bölgesi olarak görülebilir (koyu,
en siyah bölgesi).
Fakat daha dikkatle bakınca gölgelerin koyu kısımlarının kumaşın siyah
yüzeyinden daha siyah olduğu fark edilir. Gerçekten, siyah görünen pek çok nesne aslında koyu grinin tonlarıdır; okullardaki
karatahtalar, siyah şapka, kara kedi fotoğrafik anlamda tam siyah değillerdir
ve değişik tonlar yansıtırlar. Koyu bir gölge yanındaki bu tür siyah
nesneler çok koyu gri olarak görüneceklerdir. Koyu gölge olmayan bir yerde
ise aynı nesneler pekala siyah olarak kabul edilebilirler. Öngörme ve baskıda
da böyle yorumlanabilirler. Bu aşamada bu tür bütün siyah nesneleri koyu
gri olarak kabul etmek daha iyidir. İstenirse baskıda tam siyah olarak
vurgulanabilirler. Fakat önce ton değerlerini sözcük anlamı ile kavramalısınız (Yani,
bu tür değişken durumlara girmeden önce değerleri doğru olarak kavramak
gerekir).
2- Aynı nesnenin en ışıklı bölgesini dikkatlice gözle. Gene kesin tanım ve
önyargılardan kaçın. Sahnedeki en ışıklı bölge beyaz bir kumaş
olabilir. Fakat parlak bir metal yüzeydeki parlama, ışığı dağıtan beyaz
bir yüzeyden çok daha fazla güçlüdür (aynı
ışık altında). Eğer bu metal yüzey, beyaz bir kumaş üstündeki parlatılmış gümüş kaşık
ise, sonuç baskıda kaşığın parlaması beyaz kumaştan çok parlak olacaktır.
yeterli bir baskıda kumaş çok açık gri iken, kaşıktaki parlamalar küçük
tam beyaz alanlar olacaktır. Fakat kaşık olmadığı zaman kumaş en beyaz
nesnedir ve baskıda en açık (ama
içinde ayrıntı olan) bölge olarak kabul edilecektir. Bazı durumlarda (bu tür kumaşın konuda küçük yer kaplaması gibi) baskıda, içinde ayrıntı olmayan tam beyaz bulunmasına izin verilebilir.
Konudaki bu tür ışık ve ton farklılıklarını muhtemel baskı değerleri
ile düşünmeye ve istediğiniz sonuçları tasarlamaya alışmalısınız.
3- Zıt
değerleri gözlemeyi öğrendikten sonra, orta ton değerlerini (siyahtan
beyaza dizilişin ortalarını) öngörmeye başlayabilirsiniz. Beyaz bölgeleri düşünürken açık grilere
bakmaya başlayın. Benzer olarak, en koyu siyahların yanında koyu grileri gözleyin.
Dizinin ortasında mutlaka kavranması gereken bir anahtar, bir ipucu vardır;
orta gri.. Bu iş için yapılmış gri kartonu konu üzerinde tutarak, konunun
orta tonları ile karşılaştırınız. (%18
ışık yansıtan Kodak Gri Karton.. Yurt
dışından getirtilebilir, 25 Dolar civarında olmalı. Poz ölçümlerinde,
özellikle reprodüksiyonda çok işe yarar. Ancak zamanla koyulaşabilir).
Gri
kartonu önce beyaz bir nesneye yakın, sonra siyah nesneye yakın ve daha
sonra her ikisine yakın tutup bakarsanız grinin her seferinde değişik
tonlarda algılandığını göreceksiniz. Hiçbir ton değeri değişmemiştir,
fakat değişik bileşimler öznel etkiler yaratmıştır. Benzer
ve daha etkili bir durum renklerle de gözlenir. Örneğin, yeşil yaprağı önce
kırmızı ve sonra mavi zemine koyun. Gözlenen etkiler dikkati çekecek
oranda değişecektir. Tabi renkler değişmemiştir. Şu açıkça anlaşılacaktır
ki, bir konudaki belirli bir bölgenin algılanışı diğer ton değerlerindeki
bölgelerle ilişkilerine göre değişecektir. Öngörme işleminde bu ilişkilerin
önemini vurgulamayı öğrenmelisiniz.
Başlayanların
sorunu ışığın ve ton değerlerinin farkına baskı değerlerinin deyimleri
ile varabilmektir. Düzenli çalışma ve uygulama ile kavrayış ve duyarlılık
artar. Bazıları siyah, beyaz ve orta griyi öngörmeyi kolaylıkla
yapabilirler. Diğerlerinin uzun uğraşlardan geçmesi gerekebilir. Bir
konunun siyahbeyaz fotoğraf olarak öngörülmesi zaman alabilir.
Öngörmeyi
öğrenmek için iki yararlı yol daha vardır. Bir konunun fotoğrafını o
konunun yanına koyup incelemek çok öğretici olacaktır. Öngörme ile sonuç
baskı arasında en az zaman kaybı olacağı için, Polaroid siyahbeyaz filim
kullanılması en kestirme yoldur. (Polaroid
fotoğrafın kendine özgü tonları, yüksek ve düşük değerlerde
geleneksel bir baskı ile eşdeğerli değildir. Fakat ilerledikçe bu farklar
kolayca kavranacaktır). Polaroid baskı, dokunabildiğiniz ve kolayca kavrayabildiğiniz konunuzdan
soyutlanmış fotoğrafa geçişte oluşan açıklığı aşan bir köprü gibi
size yardımcı olacaktır. Hatta deneyli profesyoneller dahi Polaroid deneme
yapmak eğilimindedirler. Çünkü konuya sürekli bakış ayrıntıların görülemeyişini
getirebilir. Işık değerlerinin karşılıklarını öngörme yeteneğiniz
geliştikçe, normal pozlandırmadan uzaklaşmaya ve ton değerlerinin çeşitliliği
ile bunların sonuç fotoğraf üzerindeki öznel etkilerini gözlemeye başlarsınız.
Ikinci
olarak, bir "viewing filter" kullanmanızı kuvvetle öneririm (Bakış
-görüş filtresi: ABD'de bulunur, 25 Dolar civarında.. Sepya
filtre de kullanılabilir. Ancak, iyi fotoğrafın sırrının böyle bir
filtre olduğunu düşünmek yanlış olur.-mb).
Wratten #90 filtre, filtresiz çekimde pankromatik duyarkatın renkleri hangi
grilere dönüştürdüğünün gözle görülmesini sağlar. Bu filtre
renkleri tamamen yok etmez, fakat etkilerini en aza indirir. Özellikle uçuk
renkleri ki doğal çevremizdeki renklerin çoğunluğu böyledir. Canlı
boyanmış yüzeyler gibi güçlü renkler var ise filtrenin etkisi azalır.
Benim tercihim bu filtrenin ND (neutral
density) eklenmeden yalnız kullanılmasıdır (Bazılarına
ND ekliyorlar).
ND eklenmesi görüntünün ton değerlerini azaltıyor ve kontrastı arttırıyor (Renkli
fotoğraf için de koyu mavi filtreler var).
Bakış filtresi göz önünde kısa aralıklarla tutulmalıdır. Bu yapılmazsa
göz filtreye uyum sağlar ve etkisi azalır.
Yardımcı
malzemeler ve uygulamalar, öngörme alıştırmalarında birbirini
destekleyerek beraberce kullanılabilir. Konuya dikkatlice bakın ve sonucu
baskı değerleri olarak görebilmek için dikkatinizi yoğunlaştırın. Bu aşamada
bakış filtresini, baskın renklerin etkilerini yok etmek için kullanın.
Filtre aynı zamanda konunun yakın plandan, geniş genel görüşten ve ayrıntılardan
soyutlanarak görülmesini sağlar. Daha sonra öngörmeyi daha ileri götürmek
için konunun Polaroid fotoğrafını alın. Gerekiyorsa, sizin seçiminiz ton
değerlerini elde etmek için pozlandırma ile oynarsınız. Fotoğraf ve
konuyu beraberce inceleyin. Konudaki belirgin alanları ve baskıda karşılıkları
grileri gözleyin. Konunun değerlerinin fotoğraftaki karşılıklarını öngörmeyi
becerebildiğinizde, önünüzdeki gerçeklerden fotoğrafa ve fotoğrafik
yoruma doğru bilinçli bir geçişi başarırsınız. Sabırlı uygulama ile
bu işlem çabuklaşır ve kesinleşir.
Fotoğrafları
öngörmede karşılaştığımız sorunlar, anlayış ve yöntem farklılıklarını
da içerir. Konuyu önce gerçekliği ve nesnel varlığı ile fark ederiz.
Bitmiş fotoğrafı öngörmeye, konuyu anlayışımızı ifade etmek isteği
ve beynimizde konunun belirli değerlerini kesin baskı tonlamaları olarak
canlandırarak girişiriz. Bundan sonra öngördüğümüz fotoğrafı üretebilmek
için gerekli teknik işlemleri düşünürüz ve girişiriz. Bu teknik işlemler,
yalın bir deyişle; konu parlaklığının (konu
üzerindeki ışığın) ölçülmesi, bu bilgiyi pozlandırma
ve geliştirmeyi belirlemek için kullanmak, öngördüğümüz fotoğrafla
uyum halinde ton değerlerinin değiştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
Yani, pozlandırmayı yapmadan önce, elde etmek istediğimiz sonuca varabilmek
için uygulayacağımız bütün teknik işlemlerin planını yapıyoruz.
Bir
kere öngörme ve teknik işlemler planı gerçekleştiğinde, pozlandırmayı
yapmak ve negatifi geliştirmek sadece mekanik bir uygulama olur. Ancak bu
uygulama fotoğrafçılık zanaatını oluşturur ve çok dikkat ister. Öngörme
yeteneğimize dayanan sonuç fotoğrafı hazırlama becerimiz, işin zanaat bölümüne
egemen olamadığımızda sınırlanır. Bilgileri edinerek ve düzenli çalışarak
gerekli ustalığa ulaşılabilir. Ki ancak bundan sonra yaratıcı düşüncelerimiz
gerçekleşebilir. Bundan sonraki bölümlerde verilen bilgilerin çoğu fotoğrafın
zanaat yönüne ilişkindir. Yaratıcılık (sanat) ise yapanın gözü ve beynine (ve
sağlam genel kültürüne) bağlı olarak şekillenir.
Makine
ve objektifin nasıl gördüğünü sezgisel olarak öngörebilmeyi, filim ve
fotoğraf kağıdının işlemlere nasıl tepki gösterdiğini anlayabilmeyi
mutlaka öğrenmeliyiz. Bunlar yüreklendirici, heyecan verici işlemlerdir ve
yaratıcılığa büyük oranda olanak tanırlar.
|