Ben aksi bir adamım!
Hep itiraz eder, sürekli karşı
çıkarım...
Bu yüzden de çoğu kez yalnız
kalırım...
Hatta hemen her zaman azınlıkta
kaldım desem, daha doğru olur.
21 yaşımdan beri oy kullanırım,daha
bir kez bile kazanan partiye oy vermiş bir seçmen olma zevkini
tadamadım.
Ama aradan geçen 25 yılda iktidar
olanların ülkeyi nereye getirdiklerini görünce,kazanan partiye oy atmış
biri olarak yaşayamadığım zevki, doğru tercihler yapmış biri olarak
yaşıyorum.
Geçen gün muhasebesini yaptığımda
gördüm ki,itiraz ettiğim birçok şey daha sonraları doğrulanmış.
İşte bu tespitimden cesaret alarak
FIAP'ın doğa fotoğrafı tarifine itiraz ediyorum. Ne yapayım ben aksi bir
adamım!
1985 yılında FIAP Akdeniz'in küçük
ülkesi San Marino'da toplanmış ve doğa fotoğrafını şöyle tarif etmiş:
Doğa Fotoğrafı, doğal çevreleri
içinde evcil olmayan hayvan ve bitki örtüsü ile,insan eli değmemiş
jeolojik ve doğal görüntüleri kapsar.
Bu tarife göre uçsuz bucaksız
ağaçlarla kaplı ormanda bir traktörün meydana getirdiği silik bir iz var
ise, o görüntü doğa fotoğrafı sayılmıyor.
Ancak ben bahçeme bir çam ağacı
eksem ve bu çamı etrafındaki çitleri kadraja almadan görüntülesem bal
gibi doğa fotoğrafı oluyor.
Aksi adamım dedim ya, işte buna
itiraz ediyorum!
FIAP'a itiraz etmeyi ilk kez
Kapuzbaşı Şelaleleri'ni ziyaret ettiğimde düşündüm.
Dünyanın en yüksekten düşen ikinci
şelalesi Kapuzbaşı'nı ilk gördüğümde doğanın yaratmış olduğu harika
karşısında mest olmuştum.
Koskoca bir kaya kütlesi düşünün.Bu
kütlenin yedi ayrı yerinden gümbür gümbür sular aksın.En yüksekten
düşen(70 m.) şelalenin suları ise kayaların yüzeyine dantela gibi
yayılsın.İnanın bu görüntü doğanın usta işçiliğinin dünyadaki birkaç
örneğinden biri.Ama gelin görün ki, yollarının yılın 6 ayı kapalı olduğu
yöre köylerinde yaşayan köylünün biri gelmiş ,70 metrelik şelalenin
dibine küçük bir su değirmeni yapmış.Aslına bakarsanız değirmen
fotoğrafik açıdan hiç de kötü olmamış.Yapı biçimiyle yerel yaşantı
hakkında bilgi verebilecek bir referans görüntü olduğu gibi, şelalenin
yüksekliğini göstermeye yarayacak bir ölçü de olmuş.
İnsanın değirmeni karenin sağ alt
altın noktasına yerleştirerek, kayaları dantela gibi kaplayan suları
uzun estantanelerde görüntüliyesi geliyor.Değirmenin altın noktada
oluşturduğu leke gözün hiç vakit kaybetmeden fotoğrafın içine girmesini
sağlayacak, üstelik sol üsteki kaya kütlesinin ağırlığını dengeleyerek
fotoğrafa estetik katacak.
Tabi ki böyle bir fotoğraf
çekmenize hiçbir engel yok.Ama gelin görün ki , bu fotoğraf Toroslar'ın
zirvesindeki acımasız yaşantıya uyum sağlamaya çalışmış o köylünün
yaptığı değirmen nedeniyle bir doğa fotoğrafı değildir.Kapuzbaşı
Şelaleleri dünyanın en yüksekten düşen ikinci şelalesi olarak bir doğa
harikası olsa bile, o fotoğraf asla bir doğa fotoğrafı değildir.
Buna rağmen objektifimizi hafif
sola kaydırarak, değirmeni kadraj dışına çıkarmak suretiyle şelalenin
görüntüsünü bir doğa fotoğrafı haline getirebiliriz.
Ben aksi adamım arkadaş!
Bence bu iki yüzlülüktür.
Sizce benim kadrajım nedeniyle bir
yerin görüntüsünün doğa olup olmadığına karar vermek nedir?
Tuğrul Çakar'ın jürisi olduğu bir
doğa fotoğrafı yarışması ile ilgili anlattığı anısı aklıma geldi:
Yarışmada jüri bir fotoğrafın
birinciliğine karar vermiş.Neredeyse kararı imzalayıp işi
bitirecekler.Ancak içlerinden biri "Durun yahu bu fotoğraf birinci
olamaz" diye itiraz etmiş.
"Niye birinci olamaz?"
"Çünkü şelalenin döküldüğü yerde
görülen ağaç gövdeleri kavak ağacı, dolayısı ile insanlar tarafından
dikilmiş."
Fotoğraf birinci olmayı bırak ,doğa
fotoğrafı sayılmadığı için sergiye bile katılamamış.
Eğer o ağaç gövdesi kavak değil de
çam olsaydı, o çamı bir insan dikmiş olsa bile fotoğraf birinci
olacaktı.
"Artık Mars'a giden insanoğlunun
dünyada elinin değmediği bir yer var mıdır?" diye düşünmeden
edemiyorum.Yoksa artık uzayda mı fotoğraf çekmeye gideceğiz?.
Bu yüzden FIAP'ın doğa fotoğrafı
tarifine itiraz ediyorum.
Ben aksi bir adamım arkadaş!
İtiraz ederim... |