>
 
   
     
 
   
S. HALUK UYGUR
S. HALUK UYGUR
MERHABA

Yolda giderken biri ensenize bir tokat atarsa, tepki olarak siz de ona bir şaplak atarsınız.

Ama  dönüp de ensenize vuranın tanıdık biri olduğunu görürseniz, "Ooo!" der, tokattan vazgeçer sarmaş dolaş olursunuz.

Aynı etkiye karşı gösterilen tepkilerin, birbirinin bu kadar zıttı olmasını sağlayan faktör, tanışık olmaktan başka bir şey olmasa gerek.

Bir arkadaşım buna "Merhaba faktörü" diye isim koymuştu...

Benim de "Merhaba faktörü" olarak sembolize etmeyi yeğlediğim "Tanışık olmak" olgusunun fotoğraf yaparken de çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Bir kahvehaneye girer girmez kimseyle konuşmadan  fotoğraf çekmeye başlasanız içerdekilerin size tepkisi ne olur bir tahmin ediniz. Herhalde ensesine tokat yemiş adama dönersiniz.

Ama kahvehaneye girdikten sonra, en azından birkaç dakika oradakilerle sohbet etseniz, kimliğinizi açıklayıp işinizi anlatsanız hepsinin size sarılacağından şüpheniz olmasın.

Bu kural gezeceğiniz kentler için de geçerlidir, her zaman...

Orayla ilgili özellikleri bilir , nereye uğrayacağınızı yaptığınız araştırma sonucu önceden kararlaştırır, tanışacağınız doğru kişilerin listesini peşinen yaparsanız  o kent size tokat atmaz.

Kent artık kucağını açmış, denklanşörünüzün  sesine kulağını vermiştir. Kendiliğinden getirir fotoğraflarını, objektifinizin arkasında pusuya yatmış filminize...

Evet, bazılarınızın itiraz ettiğini duyar gibi oluyorum.

"An fotoğrafları çekmek için merhabalaşmaya vakit bulunamayabilinir her zaman" diyorsunuz.

Burada fotoğrafçının ilişki kurmadaki ustalığı önemli rol oynar çoğu kez.. Tanıştığı insanlarla o kadar yakın olur ki  orada bir fotoğrafçı olduğu unutulur gider.Zaten projelere dayalı çalışmalarda fotoğrafçı onlardan biri olmuştur artık. Yine de birileri fotoğrafçıyı hatırlarsa eğer, onu kare dışına çıkarmak da zor olmasa gerek.

Bir arkadaşım yıllarca önce artist olma sevdasının nasıl sona erdiğini şöyle anlatıyordu:

"Adana'da bir kahvehanede otururken rahmetli Yılmaz Güney girdi içeri...

'Tam istediğim mekan, yarın gelip burada film çekeceğim, herkes burda olsun' dedi. Yıllarca beklediğim fırsat ayağıma gelmişti, artık ben de artist olacaktım. Hem de Türkiye'nin en önemli rejisörünün eli altında. Ertesi gün son model takım elbisemi giyip  , afili kravatımı taktıktan ve saçımı saatlerce biryantinledikten sonra verilen saatte kahvehanedeki yerimi aldım. Yılmaz Güney verdiği saatte içeri girdi ve etrafı süzmeye başladı. Dikkatini çekmek için hafifçe boğazımı temizledim. Koca usta gözlerini bana doğru döndürdü ve yavaş yavaş parmağını uzattı... 'Allahım ! Artık bu iş tamam ,artist oluyorum.' diye düşünürken, kalbimin gittikçe artan sesini Güney 'in gür sesi bastırıverdi:

'Hemşerim , senin kıyafetin bu kahvenin ortamına hiç uymamış, çık dışarı bakalım.'"

XXX

Evet , hepinize merhaba!

Merhaba dedim ama ben sizi zaten tanıyorum bir yerlerden ...

Bazılarınızla karşılaşmamış olsam bile fotoğraflarınızdaki ışığı bir yerlerde görmüşlüğüm var.

Belki sizler de beni tanıyorsunuz fotoğraflarımdan...

Ama  yazılarımı yeni okumaya başlayacaksınız .

İşte bunun için merhaba  diyerek başlıyorum.

"Merhaba" diyerek başlıyorum ki, dönüp bana bir şaplak atmayasınız.

S. HALUK UYGUR

.